30 Kasım 2012 Cuma

Kaybedenler Kulübü - Bir hayat hikayesi







 Sırılsıklam bir "Yalnızlık" anlatan filmin hoşuma giden sahnelerinden cümleleri paylaşmadan önce, bu filmin bendeki hikayesinden bahsetmeliyim.

 Önceleri beni bir çıkmaz depresyon sokağına sürükleyeceğini bildiğimden, kişisel korkularımdan izlemedim. Bir de çok popülerdi o günlerde, dönem dönem popülere karşı oluyorum. Bir kaç ay önce bu filmi sevdiğim adamla izleyeceğim, diyerek söz verdiğim için bekletiyordum rafta. Ama sevdiğim adam, bana yasak alanlarda soundtrack videolarını paylaşmadan duramadı elbette filmin. Ben de yasak bölgede dolaşırken, hatta bir sınav sabahıydı; filmi izlemeye karar verdim. Onsuz olacaktı, ama zaten onunla olacağı ne malumdu? Ne kadar bekleyebilirdim ki?..
Kısmet bugüneymiş. Oturdum izledim. Daha ilk sahnelerde Serra Yılmaz'ı görünce içimden konuştum: 

"Ben pek sevmem bu kadını, yemek programı vardı hatta; bir keresinde Mehmet Günsur'un yüzü suyu hatrına izleyivermiştim, ama pek aksi yüzlüydü yahu. İzlemedim sonra hiç. 
Ben pek sevmem bu kadını. Peki ya sen?"

Bir saniyenin çok ufak bir kısmında geçti kelimeler zihnimden, yanımda seni aradım. Şaşırmadım, yoktun.

Filmi izlerken çok düşündüm, bazı sahneler bizim devam ettirebileceğimiz bir hikayenin mutlu sonu gibiydi. Ama devam ettirmedik ki. Bazı aralarda düşündüm, mantığı olmasa şu kadın ne aziz yaratık! Aşık olduktan sonra evlenene kadar durulmasa kalbi, şu akıl bir girmese devreye, mantık süzgecinden geçirmese bilmiş bilmiş. Gerçi o zaman da evlilik seviyesine gelinebilir mi?
...

Bazı sahnelerde seni sevip sevmediğimi düşündüm. Her şeyde bir mantık ararsam kimseye aşık olmamalıyım ki o zaman, diye düşündüm. Günlük hayat rutininde, yeni bir başlangıç arifesinde, ilgim kariyerime yöneldiğinde düşünürsem, seni unutmayı öğütlüyorum kendime. Geri kalan tüm zamanlarda da seviyorum ama, n'aber?

Erkek-Kadın dengesi hakkında, yalnızlık hakkında, dostlar ve insanın kendi hayatıyla yapabilecekleri hakkında düşündüm, film boyunca. Bir de seni. 

En nihayetinde bu da bir film işte, herhangi bir sorunun cevabını bulacak değildim ya!.. 
Sevdiğim diyalog/monologlara geçelim hadi..

"Neden bu kelimeler bana hep sıkıcı ve soğuk geliyor? Acaba senin adın olabilecek kadar zarif bir kelime olmadığı için mi?"

"Sıvı, zamansız öldürülmüş bir ejderhanın kanı gibi köpürerek yükseliyor.."

"-.. Yolda olmak, bir hıza sahip olmayı gerektirir, aksi durum yolda durmaktır; durmak sıkıcıdır.
-Yolda durmak yolda olmak demek değildir, yolda durmak, yolda durmak demektir..."

"- Doğru zamanda doğru yerlerde olmamaktan oluşur hayat..
- Yanlış zamanda yanlış yerde olmaktan da oluşur hayat.. Aşağı yukarı aynı şey hepsi.."

"- Rutine dönüşen her şey sıkıcıdır hayatta, o yüzden komşu bahçenin çimeni hep daha yeşil gelir bize.
- Evet ama rutin olmayan hiçbir şey kalıcı olmaz ki hayatta?"

"Adaletli sevelim ya!
Bizi seveni biz de sevelim! Bizi isteyeni biz de isteyelim!
İstemesek de istiyormuş gibi yapalım. En azından sesimizi çıkarmayalım diyorum ya!
Belki severiz. Zamanla belki severiz diyorum ya! Adalet istiyorum ya!"

İstediğin gibi yaşamanın bedeli nedir ki? 

Bursa'dan sevgiler.