28 Ocak 2012 Cumartesi

Sosyal Medya

Az önce Facebook'da dolanırken ileti sayfamda saçma bir olay gördüm.Evli olduğunu bildiğim ve devamlı görüştüğümüz bir çift birbirlerinin gönderilerini beğenmişler.Saçmalık burada başlıyor.Yahu siz aynı evde yaşamıyor musunuz?Akşam aynı yatağa yatmıyor musunuz?Facebook'dan gönderi beğenmek nedir?Sosyallik bu mudur yani? +Hayatım facebook'da birşey paylaştım bak bakalım beğenecek misin? -Hemen bakayım canım,ama önce twitterda mention eden olmuş mu ona bakayım. Geldiğimiz nokta bu.Ben bunlardan farklı mıyım kendime soruyorum sanırım tek farkım evli değilim.Hiç radikal olmaya çalışma sende böylesin :).Bunun önüne geçmek zor hatta bu kelimeyi kullanmaktan nefret ederim ama 'imkansız'. Bu yazımın bir ana fikri yok,ana fikir vermeye kalksam garip olur çünkü bende böyleyim.Sanırsam bu sosyalleşme yumağı içinde yuvarlanıp gidiceğiz.
On dört yaş... tek ayakları daima kırık olduğu için sallanmaktan kurtulamayan kürsülere sahip psikiyatri anabilim dalının, adını ergenlik koyduğu bir insanlık dönemi. sonra da o kürsülerin ardından, düzensiz aralıklı öfke krizleri, çiğ tepkiler, aşırı davranışlar olarak belirtileri sıralanan bir insanlık hali. kendini ve çevresini tanımaya başlama, topluma uyumda zorluk çekme benzeri başlıklarla dolu kitapların sözünü ettiği ergenlik. ve o kitapları yazan bilimsel makale sahipleri... ne kara t.'yi tanıyorlardı ne de on dört yaşındayken ne halt ettiklerini hatırlıyorlardı. oysa durum gayet basitti. 
insan doğar. on-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. bu aslında bir histir, bilgi değil. ve ilk tepkisini verir. avazı çıktığı kadar bağırarak. bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. önce, aşağılayan ve umursamaz bakışlar atan kalabalık, sonra da aşırı gürültüye dayanamayıp, içlerinden birini, bağırıp çağıranla konuşmaya gönderir. o da gidip "biz de çaldırdık cüzdanı, ne var? senin gibi kıçımızı yırtıyor muyuz?" der. böylesi bilimsel bir müdahale için, genelde diplomalı olanlar tercih edilir. kalabalığın kayıtsızlığı karşısında yavaş yavaş sesi kesilen yaygaracı, gerçeği kabullenir ve çevresindeki boşluğu insanlarla doldurur. buna, büyüme denir. yetişkin olma. tam olarak, yetişkin uysallığı. yapay bir haldir. tasarlanmıştır. işlevselliği üzerinde hesaplar yapılıp öyle biçimlendirilmiştir. yetişkin uysallığının temeli, toplumun varlığının sürdürebilmesi için toplumdaki her bireyin bir boka yaraması gerektiği inancında yatar. ve en önemlisi, yetişkin uysallığı, tamamen ölçüsüz bir dünyada, milimetrik biçimde ölçülüdür. yaş ağacın eğilip kendi köküne oral seks yapmasından ibarettir. oysa on dört yaşındaki bir çocuğun, ergen öfkesi olarak nitelenerek küçük görülen aşırı davranışları, doğal olandır. gözlerindeki doğum çapakları dökülmüş ve dünya üzerinde dönen bütün dolapların sırtına yüklenmiş olduğunu anlamıştır. kendini odasına kilitleyip dışarıyı dışarıya hapsetmeye çalışır. ya da bütün kapıları ve duvarları avazı çıktığı kadar bağırarak yıkmaya. tepkileri, insanın ateş saçan bir ejderhayla karşılaşınca vereceği türdendir. dolayısıyla bu tepkinin, hayatta kalındığı sürece, yani ejderha yok olup gitmediği sürece devam etmesi gerekir. ancak tabii ki, böylesi bir hayat boyu ergenler güruhu toplum yapısını sikip atacağından, yetişkin uysallığına geçiş, insanlığın bir gereği olarak algılanır. toplumsal bir farz. ama bazılarının kafası kalındır ve onlar son nefeslerine kadar bağırmaya devam eder. çünkü hayat aşırı bir süreçtir, çünkü dünya aşırı bir yerdir ve ikisinin de hakettiği, suratlarının ortasına inen aşırı şiddetli yumruklardır. bu yüzden, ergen isyanı, bir insanı öldürmek için onu altmış kez bıçaklamaktır. çünkü gözlerini dünyaya ancak oon dört yaşında açabilen biri, her insanın, ağzı tüten en az altmış ejderha tarafından kuşatılmış olduğunu anlayandır. sonuç olarak, insanlığın ergenlik hali, bütün aptallığına rağmen, hayatı boyunca, özgür bir yaratığa en çok benzediği dönemdir...


...Special Thanks For Sertay Kirdal...

27 Ocak 2012 Cuma

İstedin ve sahip oldun. Derler ki evren bazen hayallerin gerçekleşmesini kabus olarak hissedilmesini sağlayan mükemmel bir espri anlayışına sahiptir. Çünkü istediğini elde etmek her zaman bir şarta bağlıdır. Sonunda aklandığınızı düşündüğünüzde bile asla alnınızın akıyla çıkamazsınız. Tüm mutlu sonlar sadece yeni birer başlangıçtır. Çünkü evrenin hiçbir yerinde mutlu anlar asla sonsuza dek sürmez.
Sen ve ben düzenbazlığın aşkını bitirdik ve alay ettik. Gardını indir. Başkasının göremediği bi yanını göster. Kalbini aç, bende aynı şeyi yapmak zorunda hissedeceğim. O zaman enkazı denize atacağım.

24 Ocak 2012 Salı

Bir yerlerden bulup izlemek lazım demiştim.. İyi eğlenceler

Ördek üzerinde bir adam #2

-Canın mı sıkkın senin?
--Hayır
-Yorgun musun?
--Evet
-Peki soru sorabilir miyim?
--Sor..

Şimdi onun da yorgun olduğunu biliyorum. Senden sonra çok yüklendiler. "Ooo çok iyi o ya" dediğimizi hatırlıyorum. Bencil miymişiz biraz? Her gün her yere gidiyor, dersem galiba anlarsın. Ama galiba yükü senden daha ağır. Gerçi onun başında bir a4 sorumlusu yok..

Senden sonra kimseye soru sormuyorum. Yenileri geliyor, onlar bana soru soruyorlar. Ama benimkiler gibi değil, sonra ben durup soruyorum "Neden benim gibi soru sormuyorlar?". Farkında mıydın bilmiyorum ama bizim soru soran adamlara ihtiyacımız var. Hep dediğim gibi, "kafası çalışan adamlara..". Her gelen gidene seni anlatıyorum. İş yerindekiler hariç. Onlar ne yapsın ya, belki onlar da özlüyordur seni, ama onlarla bu tarz şeyler paylaşamam. Oturur internete yazarım daha iyi.

Yerimde sayıyorum. Aylardır elle tutulur bir iş yapmadım. Ayrıntılarda boğuluyor gibi hissediyorum. Sen olsan hiç değilse "Yardım eeet!" diyebileceğim biri olurdu.

Aslında sana daha başka şeyler söylemek istiyorum. "Bak, neler yaptım.." "Bak, nasıl da büyüdük, değiştik.."

Hiç olmayacak bir şey ama senden de başka şeyler duymak isterdim. Benden bahseden birine " Eh.. onu boşuna mı yetiştirdik.." demen gibi..

Hayal faslını geçelim, buraya büyük işler yapmaya geldim. Biliyorum ki vaktim de kısıtlı. Zaten öyle olmalı. Hedefleri tutturayım ve benimle gurur duy yeter.

Acılı yanına bir bardak ayran!

Normalde doğu izleri taşıyan bir insan değilim, bu alakasız benzetmeler nerden geliyor anlamıyorum. Neyse, ama anlatacaklarım acılı konularla ilgili, ve onların yanında sunulan buz gibi ayranlar. Gerçi yemeğin yanında içilen ayran da fena halde miskinlik olarak gösteriyor kendini. Dağılmadan konuya döneyim.


Ayrılık kavramı ile ciddi bir problemim olduğunu düşünüyorum. Geç saatte FSM'de sadece elektrik kullanma amaçlı oturduğum bir cafeden çıktım, gün sonu raporları hazırlanmış ve yetkililere gönderilmişti, rahat hissediyordum, günler sonra işe dönmek de iyi gelmişti.


Gel gör ki bir an kulağımdaki sancılı ezgiye takıldım. "Yok artık, geç şu balıkçıda da iki tek at olmadı..?" neden bu kadar hüzünlüydüm? Hı, günün konusu yakın arkadaşımın 5 ay sürecek ayrılık haberiydi, doğru..


"Gitmesin ya, ne işi var yurtdışında?"

"O gidiyo ben niye buralardayım?!"

"O gidince ben napıcağğm!!"

"Hasetliğimden ölüyorum, n'olur gitmesin!.."

modlarından herhangi birinde değildim. Sadece içimden gülümsemek, sırt çantamı hoplatarak yürümek gelmiyordu. Yani ben zamanında 2 aylık şan hocam mezun olup gidiyor diye de ağlamış insanım. Konu kişilerle değil, "ayrılık" durumuyla ilgili sanırım.


Böylece pek de derin olmayan düşüncelerle metro istasyonuna yürümeye devam ettim. Birilerinden ayrı kalacağım için üzülmek de insan olduğumu kanıtladığı için mutlu sayılabilirdim. (Tezatlar insanıyım yemin ederim!)


Tabii, sevgili evren bu hüzünlü havayı dağıtmak için müdahale etmekte geç kalmadı. Telefonumun titremesiyle kendime geldim, arayan 20 dk önce rapor gönderdiğim satış direktörü.. Geldi mi bizim buz gibi ayran.. Sağolsun, rapordaki sorunlar neden kaynaklanıyor, bunu çözmek için ne yapıyoruz, ne yapacağız biz bu işlerle, of anam of... şeklinde evrimleşen bir diyaloğumuz oldu.


Üst kadroya dertlerimizi rahatça anlatabilmenin, diğer bir anlamda iş dedikodusu yapabilmenin yanı sıra o acılı konuların yerini aksiyon ve heyecan dolu konuşmaların alması da ayrı bir kıyak oldu hani. Her ne kadar bu bana gece yarılarına kadar çalışma olarak geri döndüyse de seviyorum ya evreni :)




23 Ocak 2012 Pazartesi

Bir bahçeye giremezsen,
Durup seyran eyleme.
Bir gönlü yapamazsan,
Yıkıp viran eyleme.

-Yunus Emre-

20 Ocak 2012 Cuma

No pain,no gain

İnsanlar istedikleri hayatları yaşamak istiyorlarsa risk almalıdırlar..Risk alamıyorsan, yapmak isteyip de sonucunun kötü olacağını düşündüğün olayları gerçekleştiremiyorsan sen yoksun arkadaşım!!!
Bir müddet sonra hayatımızın akışını bozan faaliyetin, aslında yapmak istediğimiz ama kimi zaman yapmaktan çekindiğimiz ve bu yüzden ertelediğimiz olaylar örgüsü olduğunun farkına vardım.Aman efendim onu öyle yaparsam acaba ne olur,kim ne der,rezil olur muyum?.... vb.Bırak arkadaşım bu ayakları,bir yap bakalım sonu ne oluyor?Emin ol kafanda bu kadar kurmaya değmez.Olayın gerçek sonucunu görmek istiyorsan,anında aklından geçeni gerçekleştir.Bunun yararını göreceksin ama öncelikle kendini 'HAYIR' cevaplarına alıştırmalısın.Hayır cevaplarına kendini alıştırdığında bundan sonra gelecek her olumlu cevap seni dünyanın en mutlu insanı yapacak.Yani diyorum ki;
'NO PAIN,NO GAIN'

17 Ocak 2012 Salı

Bir gün rüzgara, dalgalara, gel-gitlere ve yerçekimine hükmettiğimizde; sevginin kaynağı olan Tanrı’yı da kontrol edeceğiz. İşte o gün, insanoğlu yeryüzü tarihinde ikinci kez ateşi keşfetmiş olacak. İnsanlar cehennemin sonsuz olduğunu söylerler. Derler ki, o bizim en kötü kabusumuz ve karanlığımızın yüzüdür. Ama ne ise, nasıl ise diyebilirim ki cehennem bomboş ve tüm şeytanlar burada.

özgüven

kendi seslerini beğenmeyen insanlar sürekli içinden konuşur. ne kadar az ses çıkar o kadar çok düşünce oluşur. yani, derin düşünceler arasında kaybolan sessiz insanlar gerçekte kendilerine güvenmiyordur.

15 Ocak 2012 Pazar

Sır


Senin sırlarını çözene kadar sözlerini asla hafife alamayacağım. Sana sıradan bir günümü anlatamayacağım. Ya çok seveceğim ya da buz tutmuş bakışlar atacağım arkandan. Seninle öylesine iki arkadaş da olamayacağız. Ya kafam iyi olacak ya da kaçacağım korkumdan.

Erdil Yaşaroğlu'ndan Dünyanın En Büyük Karikatürü


Bu karikatürün çok zekice bir şey ifade etmesi gerekmiyordu anladığım kadarıyla. Adam kameraya açıkladı: "hep uzaylılar bize bir not gönderiyor, bu sefer de biz onlara gönderelim."

Benim videoyu izlerken hissettiğim amaç, belki adını duyurmak istiyor, (çok bana ait olan bir düşünce olmasa da) Türkiye'nin adını duyurmak istiyor, bu rekor kırma olayı için bir para verilmiyor ama sponsordan deli bir teklif gelmiş olabilir, veya (bana en yakın olanı) sadece büyük deli bir iş yapmak istiyor ve büyük bir firma da buna önayak olmuş durumda.

Ekipçe elde edilen başarılar altlarında nasıl bir çıkar çatışması yatarsa yatsın beni hep cezbetmiştir. Sırf bu yüzden nice job.

Sevgiler.

14 Ocak 2012 Cumartesi

LANA DEL REY

Beyonce sevgimi azaltan kadın.



Video Games by Lana Del Rey on Grooveshark
Blue Jeans by Lana Del Rey on Grooveshark
Born To Die by Lana Del Rey on Grooveshark

Versiyon 1

Otobüse bindi. Kartını okuttu, kafasını kaldırdı. Kendine yer seçmesi gerek ve belki de şu anda en büyük sorun o. Bir kız var arka taraflarda oturuyor,yanı boş. Bir an göz göze geldi, hemen başka yerlere bakıyormuş gibi yaptı. Kız güzeldi, belki otursam konuşsam uzun süren yolculuk eziyetten çıkar diye düşündü. Yavaş yavaş ilerledi. Bıkmıştı artık bu çekingenliğinden ne olacaktı ki sanki otursa yanına, merhaba dese, belki elindeki şekerlerden birini ona uzatsa... Her attığı yarım adımda biraz daha heyecanlandı. Belki numarasını alırdı, bir şeyler içerlerdi başka bir zaman, düşündü biraz hayal kurdu. Biraz pişmandı galiba o gün neden sakallarımı kesmedim, saçlarıma, kıyafetime neden dikkat etmedim diye. Bir an bütün öz güvenini kaybetti. Kendine kızdı. Yapamadı. Alelade birinin yanına oturuverdi aniden hiç bir önemi olmayan onun için. 

Mission completed #1

Ve sonunda kafayı sıyırdım. Tüm gün duygusal komik ve koşuşturmalı bir casus dizisine saplanıp kalırsam sonuç bu olacaktı elbette.

İlk görev gecenin bir saati patlak lambalı odamdan çıkarak karanlık bir koridoru geçip evimi aydınlığa kavuşturmaktı. Biraz motivasyon sayesinde gecenin sonunda güvenli yatağımda uyuyordum.

Ardından "Cat Raid" operasyonu geldi. Önemli bir teslimatı gerçekleştirmek için masum insanların yaşadığı muhitimden ayrılmak üzereyken davetsiz misafirler tarafından kıstırılmıştım. Ekibim dışarıda kendi görevlerindeyken bana yardım edemezdi, tek başıma vahşi düşmanlarıma karşı ilerlerken farklı bir takımın bir üyesiyle karşılaştım. Aynı amaç uğruna çalışıyor olmak bu yüzden önemliydi. Ortak düşman söz konusuysa, hangi takıma ait olduğunuzun bir önemi yok. Baskından kurtulmamı ve elimdeki "top secret" dosyaları emniyete götürmemi sağlayan şey, bu felsefeydi.

Son olduğunu sandığım görev dün gece beni evimde yakaladı. Ev arkadaşımın yaptığı sıradan korkunç bir tablo görünümündeki gizli düşmanla yüzleşecektim. Yapmam gereken, evimdeki düşmanın katına çıkıp odayı buz gibi yapan o küçük kare camı kapatmaktı. Böylece her şeyden habersiz arkadaşlarımın sağlığı tehlikeye girmeyecekti. Üst katı aydınlatan gizli kırmızı ışığı açarak dışarıda bir yerlerde beni izleyen ekibime bir sinyal gönderdim. Neyse ki bu görev de daha büyük bir müdahaleyi gerektirmeden başarıyla tamamlandı. Hiçbir sivil zarar görmedi ve kimliğimi tehlikeye düşürecek herhangi bir durum olmadı.

Gergin bir gecenin ardından morali bozuk diğer ev arkadaşıma karşı insani görevimi yapmak için onunla oturup Adını Feriha Koydum izledim. Dizi henüz tam yüklenmediği için acıyı sadece 3'er dakikalık kısa videolar halinde damarlarıma enjekte ettim. Gizliliğimi korumak için onunla birlikte sahte ve beceriksiz işkence sahnelerinde yüzümü buruşturdum. Belki biraz da çığlık atmış olabilirim. Ve.. Sanırım yan dairede oturan çocuklar da bizim ergenliği atlatamamış kız çocukları olduğumuzu düşündüler ama ne diyebilirim ki.. Bu benim işim.

14 Ocak,sabah, ve ben yeni bir görev gelene kadar yatağımda uzanıp bekleyeceğim. Gelmesi uzun sürmeyecektir.

Mission completed.

just for yesterday.

13 Ocak 2012 Cuma

Goldfish Salvation

Peki ya...

Ev arkadaşımın ayrılmayı düşündüğü işi hakkında iş arkadaşlarıyla iş yerinin temin ettiği telefon hatları üzerinden konuşarak patron dedikodusu yapmasına ne demeli..?

Pek dedikodu sayılmaz gerçi, iş yeri nasıl bir yerse, işçiler düşüncelerini açıkça işverenlerine iletebiliyorlar. (Elbette ki bu doğal olanı ama, sizin çalışanlarınız her hafta aynı şikayetlerle kapınıza gelse, kendinizi düzeltmeye çalışmaz mıydınız?)

Yine de şirket hattı üzerinden şirketi eleştirmek biraz trajikomik geldi, ya da ironik, bilmiyorum.

İnsanoğlu bir tuhaf yaratık azizim..

İnsanoğlu demişken, bu aralar radyoda içinde "..Omzunda yatan bir insanoğlu.." cümlesi geçen bir şarkı var. Ne zaman denk gelsem hep bu cümleyi duyuyorum ve hemen kanal değiştiriyorum o yüzden şarkının tamamını veya söyleyeni bilmiyorum. (Hatta umarım kötü bir reklam jingle'ıdır.) Denk gelirseniz soğukkanlı olun ve hızlıca telefonunuzun ayarları ile oynayın!

Sevgiler.

Yanlış anlama ama..

"Yani bu ilişki nereye gidiyor" diye düşünüyor. Görüşmeyeli aylar oldu, evet her gün arayamıyorum..Hatta hiç.. Ama, yani, akşam eve geldikten sonra gece çalışmaya başlamak için kendimi insanlara uyandırtan biriyim ben. Ne anlatayım bilemedim ki ona? Bildiğin trip atıyor hatun..
Diyorum ki normal bir arkadaşım bu kadar bozuluyorsa benim ciddi bir şeylere başlamadığım iyi olmuş yahu.. (Bu ayrı bir hikaye)

Bilmiyorum ki ne desem? Her gün iş mi anlatayım ona? Dizi izlese vallahi onları özet geçeceğim. Ya da kitap okusa, ya da film izlese.. Gerçi bunları benim de pek yapabildiğim söylenemez..

Şaka maka derken geçenlerde bildiğin küstü bana. Endişeleniyor gözden ırak olan gönülden de düttürü leyla, diye.. Ama yani, kaldı mı ki böyle bir şey? Çok mu kalpsiz oldum?..

Ben kalpsiz olduysam, dünyanın sonu geliyor demektir yalnız.. Verilecek cevap önemli. Eskiden arkadaşlarım için ölmüşlüğüm vardır. Onların ödevlerini yaparken, sevdikleri kalemimi verirken, hoşlandıkları çocukları ayarlarken ya da hoşlanmadıklarını azarlarken.. Şu anki arkadaşlarımla olan bağım bunun 100 katı kuvvetinde, ama şu ankiler için yapacağım fedakarlıklar da farklı galiba.

Bence arkadaşlık her gün birbirinden haber almak, sık sık arayıp sormakla maddileştirilecek bir şey değil. Birini uzun süre görmeyip nihayet bir araya geldiğinde onca zamanı yok sayabildiğin sürece, arkadaş hep aynı arkadaştır.

Ayrıca, kızlar kızlara trip atınca bi tuhaf oluyor yahu..


Ördek üzerinde bir adam

Kasım 2011, Cumartesi'lerden biri. İstanbul'da bir telefon çalar, saat daha 12 buçuk yahu?! Üstelik bugün Cumartesi.. Ama kız 5 saattir uyanıktır ki zaten. Hem kim Cumartesi günü 12'ye kadar uyur? Tüm hafta şehrin çeşitli bölgelerinde irili ufaklı binalarda iyi kötü bilgisayarlarda çalışmış insanlar dışında kim?...

Adam işinde çok iyiymiş biz öyle duyduk. Kız çocuğunun da tek yeteneğiymiş hani, dallardan "özel kişi"ler toplamak. Sonra onlara sarılmak, topladıklarını kimselerle paylaşamasa, bazen eziyet bazen komik bir öğrenci olsa da, bir parça sevgi alana kadar hiç bırakmamak.

Ördek üzerinde bir adam. Hayatımı değiştirdi diyebilirim.

6 Ocak 2012 Cuma

ilk

Hava hafif puslu bir iki saate kesin yağmur yağacak belli. Kapısının önünde oturan bir kız, 6-7 yaşlarında. Çenesini elleriyle desteklemiş yorulmuş sanki. Kısa kesilmiş saçları kirli. Kulağında anneannesinden kalma küpeler. Yanakları kararmış elleri soğuktan kıpkırmızı. Köşeden kapı tıklatmasına benzer ses çıkartarak yürüyen bir kadın. Elinden tutmuş bir çocukla yürüyor. İş çıkışında okulundan almış olsa gerek, elinde oğlunun sırt çantası,çocuk hararetli bir şeyler anlatıyor r leri söyleyemeyerek. O sırada gözleri kenarda oturan kızınki ile rastgeliyor  kafasını çeviriyor bi anda utanarak, bilmeden 17 yıl sonra aynı yastığı paylaşacaklarını.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Temenni

Hepimiz için yeni başlangıçlar yapma fırsatını yakalayabileceğimiz bir yıl diliyorum.Hep böyle olmaz mı zaten?Bir dönem sona erince ve o dönem istediğimiz gibi geçmeyince bir milat bekleriz herşeyin düzene oturması için.Bizim yeni hayatlarımıza başlamamız için önümüze sunulan sanırsam 2012(kaybedenler kulubünde iseniz ).Yok eğer hayatınızda herşey istediğiniz gibi gidiyorsa sizin miladınızın gelmesine daha çok var ama öyle çok ümitlenmeye gerek yok eninde sonunda o zamanda gelecek benim optimist arkadaşlarım.
Yeni başlangıçlar yapmak için elimizde ne var?Aslında o kadar çok şey var ki.Ama bunları optimum kullanmaya bakmalıyız ve ayrıca bir katalizöre ihtiyacımız var.Peki bu katalizör nedir?Tabiki CESARET.Geçen gün Che'nin çok güzel bir sözüne denk geldim bunu sizlerlede paylaşmak isterim. Che diyorki,''Zor olduğu için cesaret edemediğimiz şeyler, Aslında biz cesaret edemediğimiz için zordur.."
Bana göre kaybedenler kulubündeki arkadaşlarımın önünde şu an kirlenmeye hazır çok temiz bir sayfa var.Bu sayfayı bu sene içinde öyle kullanalım ki seneyede bu paragraflar silsilesini yazmak zorunda kalmayalım vessselam...

1 Ocak 2012 Pazar

Yeni yılla ilgili neden bir şey yazmadık?

Sizin de mi sorunlarınız var ki bu aralar? Umarım sağlık ve huzurla ilgili değildir. Umarım sadece sevgilinizden ayrılmışsınızdır, ya da bir projeyi yetiştirememişsinizdir. Umarım ufak miktarda bir para kaybetmişsinizdir ya da ne bileyim.. Durduk yere bir kavgaya bulaşmış da olabilirsiniz.


Sessiz kavgalardan, yürekler arası çatışmalardan, kmlerce uzakta yaralı bir ruhun acısını çekmekten uzaksınızdır umarım. Veya hastane koridorlarında beklemezsiniz hiç. En azından korku ve endişeyle değil.


Böyle bir şey mümkün mü bilmiyorum ama dünya üzerindeki hiçbir insan bunları yaşamasın. En azından tek başına değil. Çaresizce bir bilgisayar ekranından sanal harflerle acısını paylaşacak kadar değil.


Yeni yılla bir kavgam yok, aksine 12'yi severim. Umutsuz falan da değilim, giderayak temizlik yaptığım güzel bir başlangıç oldu. Bu bloğun yazarları, okurları, varsa takipçileri için de yine eğlenceli, başarılı bir yıl olacak.


Ben sadece biraz mor hissediyorum kutumda.