27 Nisan 2012 Cuma

"Bir planım vardı."

Daha fazla yanılamazdım herhalde. Gülümseyebilir ve her şey yolundaymış gibi yoluma devam edebilirim sanmıştım. Bir planım vardı. Olduğum kişiyi değiştirmek istemiştim, yeni biri gibi bir hayat kurmayı. Geçmişi olmayan biri gibi. Acıdan yoksun. Nefes alabilen biri için. Ama o kadar kolay değil. Kötü şeyler sizinle kalır. Sizi takip eder. Onlardan kaçamazsınız, ne kadar isteseniz de. Tek yapabileceğiniz kendinizi iyiye hazır etmek. Ve geldiği zaman onu içeri davet edersiniz, ona ihtiyacınız vardır çünkü. İyiye ihtiyacım var.

  • Rüzgar, bana senin Aşk'ı tanıdığını söyledi, dedi

    delikanlı güneşe. Aşkı biliyorsan, Evrenin Ruhunu

    da biliyorsundur, çünkü o da Aşk'tan yapılmıştır.



    Bulunduğum yerden, diye yanıtladı güneş,

    Evrenin Ruhunu görebiliyorum. Benim ruhumla

    iletişim halindedir ve ikimiz, birlikte, bitkileri

    büyütüp gölge arayan koyunları yürütürüz.

    Bulunduğum yerden ( ve dünyadan çok

    uzaktayım ) sevmeyi öğrendm.



    Dünyaya biraz daha yaklaşacak olsam, üzerinde 


    bulunan her şeyin yok olacağını ve Evrenin 


    Ruhunun yok olacağını biliyorum.

  • Bu nedenle bakışmakla yetiniyoruz ve birbirimizi 


    seviyoruz: Ben ona hayat ve ısı veriyorum, o da 


    bana yaşama nedeni veriyor.

24 Nisan 2012 Salı

Sevgi,insanı hayata bağlar.Buna her zaman inandım ve inanmaya da devam edeceğim.İnsan dediğimiz olguya enjekte edilen bu duygudan neden uzaklaşalım ki...

Sevmek,sevilmek güzel duygular olmakla beraber insanın içini yiyip bitiren bir parazit gibi de düşünülebilir kimi zaman.Ki insanoğlu acı çekmekten mutluluk duyan bir organizmadan ibaret işte işler bu yüzden karmaşıklaşıyor.Bu karmaşıklığa bir son vermek için yani bu paraziti içimizden külliyen atmak için gerek şart doğru insanı bulmaktan geçer.Doğru insanı sevmek,doğru insana aşık olmak.Peki sana göre doğru olan insan için acaba sen doğru insan mısın? Paradoksları sevmem,düz mantığın hayat kurtardığına inanırım.Bu düşüncelerle yola çıkarak diyorum ki hayatı akışına bırakın,bırakalım,deneyelim,tecrübe edelim görelim.Herkes bir şansı hak eder,etmelide.



20 Nisan 2012 Cuma

I FOLLOW RIVERS

KORKU

Geleceğini önceden bildiğiniz anlar geldiğinde neden görmezden gelip yürüyemiyorsunuz? Önünüze çıkan ilk kum tanesini yolunuza konmuş bi kaya parçası olarak görmekten çekinmiyor vazgeçmek için bin bir yol arıyorsunuz. Silkelenseniz bi? Kim olduğunuzu hatırlasanız? Sizi siz yapan şeyleri. Etrafınıza bakıp yanınızda olmasını istediğiniz insanları mı görüyorsunuz sadece? Konu dönüp dolaşıp buraya geldiği için üzgünüm ama 'o'nu hatırlasanız? Sizinle sizin yolunuzda yürüyüp, hayatıyla size nasıl şekil verdiğini. Nasıl göründüğünü, nasıl koktuğunu, nasıl dans ettiğini ya da edemediğini, nasıl sevdiğini, onu nasıl sevdiğinizi, nasıl evet demeyi sevip hayır demekten vazgeçemediğini... Deniz paçalarınızı ıslattığındaki anı bir tek saniyeliğine de olsa aklınıza getirip gülümseseniz? Ya da sarhoş olup aradığı zaman aklınıza gelen tek şey sizi sevdiği olsa mesela. Diyorum ki hala sevmek için nedenleriniz olduğunu görüp hayatta bi adım geri atsanız, kazanacaklarınızın yanında kaybedeceklerinizin ne önemi kalır? Hala kazanabiliyorsanız tabi. Hayata karşı yapılabilecek tek hata karşı koymaya çalışmak. Ve bunu yaptığınızda da hayat, ölümün sadece fiziki anlamda dünyadan ayrılmak olmadığını hatırlatır. Siz gerçeklerden kaçıp kendi gerçekliğinizi yaratmaya çalışırken, yaşarken ayırır ruhu bedenden. Nefes alırken öldürür defalarca.

Bilen bilir, hayallerimin arasında sadece bir yaz tatili için bile olsa karaya ayak basmadan denizin üzerinde günler geçirmek var. Kuzeyin soğuk suları beni ne kadar korkutsa da, Titanik'in batışının 100. yıl dönümü her köşe başında karşıma çıksa da bu hayale doğru ilk adımımı korkmadan atmaya karar verdim. Bu saatten sonra arkamı dönüp gitmeye alışacak halim yok ya. Tek düşündüğüm sevdiğim insanların tamamını yanımda istiyor olmanın bencilce bir tarafının olup olmadığı.

19 Nisan 2012 Perşembe

16 Nisan 2012 Pazartesi

Birer Yalnız


Birer Yalnız..

Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonusuza dek birlikte yaşayacaksınız.
Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız.
Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız.
AMA bırakında bunca beraberliğin yanında biraz da boşluklar olsun.
Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolabilsin aranızda.
Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın.
Bırak yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi.
Birbirinizin kadehini onunla doldurun, ama aynı kadehe eğilip içmeyin.
Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın.
Şarkı söyleyin, oynayın, eğlenin birlikte ,
Ama ikinizinde birer YALNIZ olduğunuzu unutmayın,
Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır.
Hep yanyana olun, ama birbirinize asla sokulmayın;
Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da birbirinden ayrıdır.
Çünkü selvi ile meşe birbirinin gölgesinde yetişmez.

halil cibran

Mutluluk için ne lazım, ne lazım değil?

"Annem bana aklım bu işlere ermeye başladığından beri şunu söyler: 'Sev. Ama karşındakinin seni daha çok sevmesine izin ver.' " dedi kız sıkılgan gözlerini ıslak çimenlerde dolaştırırken. "Sözünü dinledim. Yetmedi bana."


Çocuk, asırlık ağacın köklerin üzerinde otururken biraz önce topladığı papatyalardan taç yapıyordu onun için. En sevdiği çiçeklerin sevgilisinin güzelliğine güzellik katmasından başka bir şeyle ilgilenmiyordu.


"Sadece sevmek yetmiyor. Sevilmek de yetemiyor bazen."


.....


"Değer verildiğini görmek, hatta el üstünde taşınmak istiyorum ben."


.....


"Bunları bulduğum başka bakışlara gidiyorum. Bir şey söylemeyecek misin?"


.....


"Hoşçakal."


.....


.
.
.


"Sevgilim? ... Sevgilim?!"

15 Nisan 2012 Pazar

2004-2012

Eski fotoğraflarımızda nasıl çocuk göründüğümüze bakıyorum da.. Geleceği şekillendirmek için telaşımızın olmadığı zamanlara.

O kadar yoğun yaşadığımız için mi özlüyoruz daha şimdiden, yoksa daha mı az memnunuz hayatımızdan? Geriye dönebilsek değiştirir miydik yaşadıklarımızı?

Zamanı geriye akıtmak ister miydik, aslında en başta onu bilmiyorum. Nefes alışlarım değişti 4 yıl öncesini hatırlatan ilk yazıyı ve o fotoğrafı gördüğümde.


Güzel zamanların anısına, işte aklıma ilk gelenler:

-"Çantamı burda bıraksam? Sana güvenebilir miyim?";

-Her gün sabah akşam İsmail Yk işkencesi yapan, kendini Polat Alemdar zanneden servis şoförleri;

-Servisi yan yana olan iki aptal aşığın birbirlerini camdan görebilmek için sarfettiği muazzam çaba;

-Dönem ortasında ders programından bihaber olup girişteki panodan bakmak;

-Adını asla hatırlayamadığım ama ilkokuldan beri bilgisayar derslerinde oynadığım, bir nokta olarak kocaman canavarları yenmeye çalıştığım bilgisayar oyunu;

-Yıllığa her yazıyı koyamasan bile herkesi hatırlamak için bazen ne diller döktüğün write up.lar;

-Arkadaşlarımın beni, aynen aktarıyorum, 'basketbolcu öküzlerden' koruma çabalarının her seferinde başarısız oluşu;

-Cenaze evi, derslerde kapıyı çalan ağlama krizleri, teselli seansları;

-Okula girmeden alınan poğaçalar, paylaşılan börekler, gazeteler, dergiler;

-Bir hafta boyunca 'bu aşk fazla sana' diye gezmeler;

-14 Kasım 2006'da duvarımda yerini alan, özenle çizip boyadığım 'kalbim';

-Sevdiğin çocuğun dersi hangi kattaysa bi bahane bulup o kata gitmek;

-Keşfettiğin şarkıları herkesle paylaşma hevesi;

-Gitmeler, kalmalar, sadece müziğin teselli edebildiği ayrılıklar, yerinde saymalar;

-Kazanılan maçlar, kaçırılan maçlar;

-Sakatlanan sağ ayak, başka bir maçta alınan darbeyle ağza gelen yürek;

-Sınıftan toplanan paralarla alınan pastalar, derslerde kutlanan yeni yaşlar;

-Tören sıraları, okul gömleği giymemek için atılan bin takla;

-Tuvalete girerken bakımsız, çıkarken ahu olan kızlar;

-Basket maçlarında tezahürat için yıpratılan ses telleri;

-Ders dinlemek yerine bütün kağıdı muhabbetle doldurmak;

-Fotoğraf çekmek için var olduğu zannedilen beden dersleri;

-Basket topuna ayakla vurup arkadaşının yüzünü tam 12den isabet ettirmek, ardından gelen fırça;

-"Çocuklar biraz çıkar mısınız, telefonla görüşeceğim" diyen muhteşem öğretmenler;

-Öğretmenler demişken: "gut=good", gırnatacılara benzeyen geometrici, 'yıhyıh' barney kimyacı, sınıf annesi matematikçi, şirin baba coğrafyacı, 'kapı' gibi fizikçi, sinirleri alınmış din öğretmeni, din öğretmenin sinirlerinin verildiği müdür yardımcısı, idealist ingilizceci; tek derse onlarca 'evet' sığdıran ve otobüslerde kanatlanıp uçabilen biyolojici;

-Ders, tenefüs aldırmadan yapılan çizimler;

-Dondurucu soğuğa rağmen İstanbul'a, 39 derece ateşe rağmen Ankara'ya yapılan okul gezileri;

-Arkadaşlarının şakasıyla alışveriş merkezini bi baştan bi başa 10 saniye içinde elinde turuncu hırkayla koşmak;

-Üzerine yürüyen erkek fatmalar... falan filan.


Musa Amca yerinde duruyor mesela, bazen okula giderken görüyorum yolda. Hala, tenefüsleri olan kocaman kalpleri taşıyor.Öğretmenlerim, gözleri ışıl ışıl parlayan beyinlere şekil veriyor. Arkadaşlarım, hemen hemen hepsi yanımda. Sevgilim, o şimdi yok, şimdilik yok. Hayatıma girenlere bakıyorum, hepsinden memnunum ve hepsini seviyorum. (Bkz. Hayatın bir şeyler öğretebildiği insan profili. Burada sadece beni mutlu edenleri hayatıma kabul ederim diyor. Tabii ki sadece sevdiklerine izin vermiyor. #külliyenyalan )

Geriye dönüp tekrar şöyle bir bakıyorum... Başa sarmak istemiyorum zamanı. Kimler kaldı yanımda, neler neler uçup gitti elimden. Her şey yine aynı olsun istiyorum. Sanırım içinde olduğum, etrafımı sarıp sarmalayan "bu an"dan başka bir zamana özlem duymak; hayata yapılabilecek en büyük haksızlık. Geçmişe sadece hatalarınızla dalga geçmek, güzel anılarınızı taze tutmak için dönüp bakın lütfen :))

14 Nisan 2012 Cumartesi

Mavi balık üzerinde bir kız #2

Uyandım, saat 8buçuk. Çalışmam lazım.. Her şeye geç kalmış gibiyim.
Uyandım. Masamın başında bir iki ders notu, aldım elime, bir de kalem.
Başladım, yazmaya..
Neden?..sormaya gayret ettim.
Çünkü daha iki gün önce gördüm; "Neden?" diye sormadığım sürece hiçbir şey olamayacağım.
Bu ezberci mantık hep mi vardı bende? Düşünmeden kendimi alamadım. Gayret ettim, önümdeki formüllere, büyük fontlu yazıma yoğunlaşmaya gayret ettim. Kulağımda bir ezgi, aklımda kesilmeden su gibi akan düşünceler..
İnsanın kendisini hayalkırıklığına uğratması nasıl bir şey hiç bilmiyordum. Oysa ben kendimi pek çok kereler yüzüstü bıraktım.
Uzaktan nasıl göründüğümü biliyorum. Keşke olduğum gibi görünsem, ya da göründüğüm gibi-..
Ben şimdi teselliye muhtaç bir çocuk gibiyim. Yine iki yıl önceki gibi, ıslak köşelerimin birinde büzüşüp kalmışım. Uyuyakalıp da sabah dersine yetişememek gibi. Bir şeyler olmuş da, hayata yetişememişim.
Düşünceler, o kadar çok düşünce var ki, beni boğuyorlar artık. Eskiden bunu meziyet sanırdım. Şimdi resmen delilik olduğunu düşünüyorum. Filozoflar zamanı değil ki bu, her duyguyu yeniden keşfedeyim.
Sahi yıl kaç?.. Neler oluyor dışarıda?
Meral Okay'ın gidişini bile 1 gün sonra puslu gözlerimin ardından izledim ben. Birileri içeriye alınıyor, birileri dışarıda kalıyor. Bir şeyler TT oluyor. Hayat devam ediyor.
Sevmiyorum o çocuğu, aciz, savunmasız, güçsüz. Mızmız. Emek vermek istemiyorum ona. Neden verecekmişim ki? Hayatı hiç de kötü sayılmazdı. Hiç gerçekten büyük yükler altında kalmadı. İnanmıyorum ona. O daha hayatta hiçbir şey görmedi. Şimdi bile sanki hayatın sillesini yemiş gibi yazıyor bu yazıyı. Öncekileri.. Ve sonra da hep böyle olacak. Biliyorum.
Ben inanmıyorum o çocuğa. Sevemiyorum onu, soğuyorum gün geçtikçe. Yine bir aksilik çıkaracak, yine düşüp kalacak düz yolun orta yerinde!

Lana Del Rey - Born To Die






Feet don't fail me now
Take me to the finish line
All my heart, it breaks every step that I take
But I'm hoping that the gates,
They'll tell me that you're mine
Walking through the city streets
Is it by mistake or design?
I feel so alone on a Friday night
Can you make it feel like home, if I tell you you're mine
It's like I told you honey

Don't make me sad, don't make me cry
Sometimes love is not enough and the road gets tough
I don't know why
Keep making me laugh,
Let's go get high
The road is long, we carry on
Try to have fun in the meantime

Come and take a walk on the wild side
Let me kiss you hard in the pouring rain
You like your girls insane
Choose your last words
This is the last time
Cause you and I, we were born to die

Lost but now I am found
I can see but once I was blind
I was so confused as a little child
Tried to take what I could get
Scared that I couldn't find
All the answers, honey

Don't make me sad, don't make me cry
Sometimes love is not enough and the road gets tough
I don't know why
Keep making me laugh,
Let's go get high
The road is long, we carry on
Try to have fun in the meantime

Come and take a walk on the wild side
Let me kiss you hard in the pouring rain
You like your girls insane
Choose your last words,
This is the last time
Cause you and I
We were born to die
We were born to die
We were born to die

Come and take a walk on the wild side
Let me kiss you hard in the pouring rain
You like your girls insane

Don't make me sad, don't make me cry
Sometimes love is not enough and the road gets tough
I don't know why
Keep making me laugh,
Let's go get high
The road is long, we carry on
Try to have fun in the meantime

Come and take a walk on the wild side
Let me kiss you hard in the pouring rain
You like your girls insane
Choose your last words
This is the last time
Cause You and I
We were born to die
We were born to die

13 Nisan 2012 Cuma

Ayten Alpman - Soyle Buldun mu [Yesilcam Klaskleri]

Elini tuttum, sıcacıktı; sanki yüreği elimdeymiş gibi

Hala sımsıcak ellerim. Elimi tuttuğun ilk günkü gibi. Yanından ayrılmak zulüm, bırakıp gitmek işkence.

Bakma sen gözyaşlarıma sevgilim...

Arkamı dönmek bütün korkum. Çünkü döndüğümde önemli olan gitmem ya da kalmam olmayacak artık. Önemi olan tek şey kalbini görememek.

Bu gecenin yıldızları diğer gecelere benzemiyor. Ellerimden kayıp gidiyorlarmış gibi uçuşuyorlar havada.

Konuşmak çok güç sevgilim. Ateşe verdiler beni, ama bu değil de koşup kurtarmaman yaktı beni.

Bitap düştüm vicdan azabından arınmak için omuzlarıma yüklediğin yükleri taşırken.


Sevgilim.


Bırak kalayım hala uyuduğun yerde yanında. Yorgunluğumu atayım nefesinin altında. Ya şimdi tekrar seveceğim seni, ya da gönlüm doğrulmayacak sana bir daha.

İzin verme senden gitmeme. Her gün, her saat, her dakika aşık et beni kendine; senin kadar sevebileyim bende.

Sarıl bana.

Bırakma.

10 Nisan 2012 Salı

I need you to need me back

I guess I should have said something, anything.
I mean for a guy who wants to be a writer, it suddenly seemed like no words had ever been written.

When someone tells you that they somehow stopped missing you, you're pretty much screwed no matter what you say. But there had to be something right? Something that no one had ever said in the history of the world, something that could change this.

-"I am sorry."

That wasn't it.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Seni bulmakdan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep hep yeniden başlamak isterim.

Özdemir Asaf

4 Nisan 2012 Çarşamba

Harbe giden sarı saçlı çocuk

Bu kadarını hak ediyor diye düşünüyorum. Gerçi ben kimim ki kimin ne hak ettiğine karar vereyim..

O kadar çaresiz hissediyorum ki kendimi yanında. Fiziki varlığından ayrılalı çok oldu, düşüncenin yanında bile ezilir büzülür içim. Hani istesem dünyayı değiştirebilir, ama senin düşüncelerine etki edemem.

Kalemimi sevmiştin, ben seninkine bayıldım. Ben seni hiç tanımadım. Yani, aslında biliyordum da,.. Açıklamak çok zor. İnsan küçükken dünyası da küçük oluyor, küçük davranıyor, küçük düşünüyor..

Seni düşündükçe küçülüyorum. Orada burada insan kişiliklerini analiz eder, yönetime yeni bakış açıları üzerine konuşurum. Odaya sen girsen, emin ol, yine o küçük kız olurum. Utanırım o kızdan. Odada seni görsem, başım düşer yere, utanırım.

Özlemimi saklamadığım onca insan var, seni kimselere anlatamıyorum. Bunu ortak bir blogda paylaşmam da ne manidar oldu değil mi?!

Görüyorsun ya, saçmalamalar hala devam ediyor. Anlatamamak dert değil, derdim ulaşamamakla. Kendi yarattığım dağlar hep orada bir yerde, bir gün yıkıp geçerim derdim de, öyle olmuyormuş o işler. Herkesin kendi koruma mekanizması varmış. Ortada tek dağ ören ben değilmişim. Haberim olmadı. Dedim ya. Çocuktum ben daha.

2 Nisan 2012 Pazartesi

`Ask` olmadan bahar, bahar olur mu?

Havaya dagilir kokusu. Buram buram, baygin baygin gezinir bahar dallari arasinda. Engel tanimaz, cunku o... ... sadece "asktir". Gozleri gormez, ne dedigini bilmez, eli ayagina dolanir, mesafeleri yok eder. Kosar gelir yanina istediginde. Bilirsin ki yanindadir ihtiyacin olmasa bile. Yüzyillar alabilir ruhunun onu beklemesi, itiraf etmek icin bekledigin yillar hic kalir öyle olunca. Geldigindeki sevincin tek bi anlik olmaz o zaman. Tamamlanir yasamin, biter gel-gitlerin. Nesesi, sicakligi, gülmesi, öpmesi, "sevgilim" demesi, dinlemesi... Yeter de artar yasam enerjini kaderin ellerinden geri almana. Asik olun bu bahar, keyfiniz yerine gelsin. Kimse alikoymasin sizi bu güzel zamanlardan. ;) Bu bahar bi cilginlik yapip tutulun birine, sevin yine:)