26 Haziran 2011 Pazar

veda

Sessizce geldik soğuk bir akşamda
Hafif kar çiseliyordu, umutlarla, hayallerle
Artık uyanma vakti geldi
Sessizce gidiyoruz
Baktığımda arkama arkadan nasıl baktığımı görüyorum
Heycanlı, şüpheli,endişeli
Belkide biraz korkulu
Karanlık sessiz bir günde geldik
Karanlık bir gecede ayrılıyoruz yine
Sessizce geldik tanımadan
Sessizce gidiyoruz tanışamadan

24 Haziran 2011 Cuma

Yanlış sayfa aslında doğru sayfa olabilir

Bazı şeylerin yaşanılması gerektiğine,hataların yapılması gerektiğine inanırdım.Bunun içinde hatalar yapmaktan çekinmedim her hatadan ders almaya çalıştım.Bazıları tabiki çok acıttı beni,bazıları yordu,bazıları ise kapanmayacak izler bıraktı kalbimde.Sonunda belli bir karakterimiz oluştu ve naçizane belli bir olgunluğa eriştik.Şu an anlıyorum ki bunların hepsi boşmuş,hepsi insanın kendini kandırmasıymış.Bu güne kadar olanlar sadece sinek ısırığıymış aslında.Evet ilk defa bugün anlıyorum insanın kalbindeki yaranın nasıl sızladığını,ilk defa sevginin sıcaklığının eksikliğini anlıyorum.İnsan şöyle der ya kendine -bu aslında çok büyük yalandır- 'kendine yeni bir sayfa aç ve hayata yeniden başla' ya bu mümkün müdür? Sen aklında bir sayfayı bitiremediysen başka sayfaya nasıl geçeceksin? Bana göre mümkün değil ama bu yalana artık kendimi kaptırmam lazım çünkü o sayfa ben istesemde istemesemde kapandı.Şimdi ne yapmalı peki?İyisi mi işte bunun cevabını bilmiyorum.Eğer bunun cevabını bilen varsa buyursun bu yazıya devam etsin çünkü ben artık Rodrigo'nun gitar konçertosuna kendimi kaptırmış durumdayım.....

23 Haziran 2011 Perşembe

artısı eksisi

Camdan duvarlar arasında kalmış, yalın yalanlar. Kendilerini nasıl sakladılar? Yüreğim çok uzaklardayken nasıl bulup, ona dokunup kandırdılar? Kandırmak biraz ağır oldu. Kesin bir doğruydu benim bu yalanı istememem. Zoru kalmıştı geriye. Dile getirmekti çekincem. Bir insanın bir başkası üzerinde bu kadar hakkını bırakıp gitmesi için dinsiz imansız olması gerekiyordu. Dün bu saatlerde kıvranıyordum, ben ne yapıyorum diye. Söylemek istediklerimi söyleyememek beni bir yandan yiyip bitirirken, tuttuğum ele sıcaklığımı veremiyordum. Veremeyecektim. Kırdı bir kere kalbimi, yedi emeklerimi, görmezden geldi sevgiyi. "Elimi her ne için bıraktıysan umarım buna değer" diyecekti kalbim. Özgürlüğe değmesini istemeden. Ama sustu, onun yerine sarıldı. "Benim silahım zaman, seninki ne?" Zaman;
bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevinenler için çok kısadır. Ama sevenler için sonsuzluktur.Saatler uçar, çiçekler solar, yeni günler, yeni yollar, geçer gider. Aşk kalır. Korkak. Senin için çok hızlı zaman. Bu yüzden yüzündeki yorgun, ihtiyar ifade. İşte bu yüzden sevinmeyi bilmemen, gözlerinin içinin gülmemesi. Hayattaki en büyük mutluluk sevildiğinden emin olmaktır der Victor Hugo. Ben çok önceleri alevlendirdiğim intikam ateşinin yakıp yıktığı köylerin küllerini uçuran rüzgarın;ruhumla, kokumla iz bıraktığı yerde o mutlulukla bir kadeh şarap içiyorum. Hatıralarım, anılarım diye kucakladığım her şeyi tek seferde topladım. Tozlu raflarından indirdiğim albümdeki fotoğrafları bir çırpıda yaktım. Yakmak en temiz yol gibi geldi; geri dönüşü olmayan, yok olmaya geri kalan diğer her şeyden daha yakın olan. 'Ah' ım seninle olsun, daha kaç hayat yaşayacaksan. Affetmiyorum. Seni senin için affetmem. Eğer bir gün kendim için affetmem gerekirse, bırakır günahların yakanı.

22 Haziran 2011 Çarşamba

FALAN FİLAN

...Manzaraya daldım ses çıkarma
Gerçek can sıkar beni uyandırma...

21 Haziran 2011 Salı

Ben öyle sevdim

Sevgimi yetiremedim, döktüm, taştım, elimi yaktım, yüzümü kirlettim ama çıplak ayaklarımla bile üstünden geçmedim. Kavuşmadık, kavuşamadık , doğru dürüst sarılamadık, koklaşamadık,öpüşemedik. Azmettim, yılmadım benim sevgim yeter dedim. Köprüler inşa ettim yollar kurdum ulaşabilmek için çabaladım ama bir türlü ulaşamadım. Üzülmedim benim çabama değer ,sevgime değer dedim yetmedi. Kelimelerim tükendi ,dökülürken pıhtılaştı cümlelerim. Kesik bir yara izi gibiydi vücudumun tam ortasında, görünen yerinde sızlıyordu. Bir iz düşünün ki aynaya her baktığında hatırlansın, her sızladığında kendini anımsatsın. Bir iz ki yüce bir görevden kalma, kirli bir savaş meydanında ulaşamadığın bir memleketten hatıra ve bir iz ki kan kokusu hala dün gibi hatırında.
Ben öyle sevdim. Sevdiğim için karşımda binlerce insanla çatıştım. Gelen her söz darbesinden kurtulmaya çalışmadım, aksine içlerini dökmelerini sağladım. Kustular zehirlerini, eklediler son cümlelerini ve suretlerine baktım son bir kez, gözlerinde sevgiden eser yoktu, kaybedebilecek bir kalpleri yoktu ne yazık! Uğruna alın teri dökebilecekleri bir aşkları yoktu. Efkarlandığında iki kadeh atıp, sevgisini yineleyeceği birisi yoktu. Ne yazık ki ben onlar gibi yaşayamadım sevdiğimde kendimi küçük düşürmekten korkmadım aksine düştüm. Düştüğümde arkamdan koşanlarla ya da tekme atanlarla karşılaştım. Yıldım bitkinim hala kalkmadım , niyetli değilim. Ben öyle sevdim. Düştüğüm yerde yıllardır bekledim. Her sonbaharda bir parçam çürüdü, bir parçam yakıldı, bir parçam çöpe atıldı. Ben öyle sevdim.Bir akşam serinliğinde, yakınına düştüğüm bir bankta onu görmeyi, esintisiyle yer değiştirmeyi olur da paçasına takılırım belki yanında giderim diye beklemeyi sevdim. Ben sevdiğim için ezilmeyi seçtim…

18 Haziran 2011 Cumartesi

(Yükseliyormuş, duvar , yükseltiyorlarmış. Sesleri duyuyor musunuz? Bakın yine… Bu çığlık…Sanki… Bilemiyorum… Umarım ciğerlerin parçalanır orospu sus artık. Bağırmayı bırak. Lütfen, yalvarıyorum – sessiz ol-)

Çok büyük bir felaket içinden çıktık. Detayları hatırlamıyorum. Televizyon unutmamızı istemiyordu. Kusan kadınları, çocuklar, ezilen süzülen insan görüntüleri, durup dururken yere düşen insanlar. Kötü bir gündü. Kaçarken yerde yatan insanların üzerine basanlar, birbirini çekip düşürmeye çalışanlar. Görüntüler onlara bakıyordum.(Antideprasan kafamla ve tabi antideprasan gözlerimle. Ekrandan onların gözlerini görebiliyordum. Daha önce hiç göz görmemiş mi?)

Antideprasanlar avuç avuç. Doktor “Onların gözlerine bak ne kadar mutlu olduklarını gör ve bunu bir düşün” diyordu. (Virüslü olsaydım kaçmazdım, sonra duvarlar orada kalanlar, duvarların arkasında kalanlar)

Bir günde yaptılar kocaman yüksek kalın beyaz duvarı. Bazen gece boyunca susmuyorlar. Sabahın erken saatlerine doğru sesleri biraz azalıyor ama ertesi gün yine… Ordan bağırıp duruyorlar. Ben ilk zamanlar duvarları yapmaya başladıkları ilk zamanlar arka tarafa gidip onlara gizlice ekmek atıyordum ve bazen bir kaç şişe su. Fakat sustular mı? Hayır. Hatta daha fazla bağırmaya daha fazla çığlık atmaya başladılar. Bende bıraktım.

“Açım, biz burada çok açız lütfen” “Biz…” (Bunu söylemeli miyim)” Biz burada çok açız ve başka çaremiz yok”. (Söyleyemem… Söyle)” Biz birbirimizi yiyoruz orospu çocukları, biz açlıktan birbirimizi yiyoruz” (Arkada kaç kişi var?)

Duvarları yükseltiyorlar sonra biraz daha… Açıklamalar ardı ardına geliyordu ” Duvar gerekliydi” ” Duvar bizi kurtardı artık hastalık yayılmayacak” Hepimiz derin bir oh çektik.

Hastanedeydim insanlar durmadan konuşuyorlardı. ” Büyük felaket.” “Hastalık yayılıyor.” Hastanedeydim çünkü depresyondaydım.(Bağırmak istedim depresyon yayılıyor, depresyonum yayılıyor!)

Sevgilim… O gitti… (Çok acı… daha acı verici bir şey düşünemiyorum) Hayır hayır o gitti…. Gitti… ( Derin derin nefes al, burnundan al ağzından ver, saymaya başla, nefes almaya devam et, nefes al 10…9…8…7… iyiyim, çok iyiyim, iyi biriyim 6…5…4…3…2…1.) O gitti…

Hastalık… TV… ” Bugün yedi kişi öldü” Olabilir dedim içimden olabilir.İnsanlar ölür, doğanı dengesi bu. Ama insanlar birbirini terk edemez…. Eder… Ama birden bir edemez. (Siz ölüyor olabilirsiniz ama sevgilimde beni terk etti) İçim o kadar acıyordu ki… İçim… Günler geçiyordu yada geçtiğini söylüyorlardı ve insanlar ölüyordu. “Size de bulaşabilir” dedi TV. Sorular soruyorlardı. “Bence orası bir an önce temizlenmeli” Bence hasta olanalar bir yere toplanmalı” Herkesin bir bencesi vardı.

İmza kampanyaları…. Bende imzaladım. (Virüs kapanların kendi kaderleriyle başbaşa bırakılmasını onaylıyorum. Altına en güzel imzamı attım)Umurumda değil…. Umurumda değil… (Ben kendi kaderimle başbaşa bırakıldım,hiç bir şey olmuyor yaşamaya devam ediyorsun)

Tek hatırladığım ” Biz burada çok açız ve başka çaremiz yok” . Bir günde yaptılar. Bunu hatırlıyorum. Bu bir başarı hikayesi. Hastalığın daha fazla yayılmaması için düşünülen önlem çerçevesinde duvarların yapılmasın karar verildi. Duvarların yapımına bugün başlandı ve duvarlar bugün tamamlandı. Harika haber…. Hasta olanlar duvarların arkasında kalacak. Hepsi orada… Gerekli yardım yapılacak TV öyle söyledi.

Sevgilim… Onun için endişelenmiştim ya hastalığı kaparsa diye.(Keşke hasta olsaydı) Hasta olsaydı onu görmeye gidebilirdim, elini tutardım bana ne kadar üzgün olduğunu söylerdi ve biz yeniden birbirimiz çok severdik. (Keşke hasta olsa)

TV duvarı unuttu, arkadakileri unuttu. Ben hala onları duyuyorum. Evim işkence bahçesi. Belki taşınırım. Ses… Sadece ses… Onların o korkunç sesi. Duvarları yükseltiyorlarmış. (Seslerini kesseler daha iyi olur)

Ben kötü biri değilim. (Hayır hayır o gitti…. O gitti…. Derin derin nefes al, burnundan al ağzından ver, saymaya başla, nefes al 10…9…8…7… nefes almaya devam et 6…5…4…3…2…1.)

İyiyim, ben çok iyiyim, ben iyi biriyim (O gitti) Sadece…. Sadece uyuyamıyorum.

10 Haziran 2011 Cuma

Lüfer, hamsi, kalkan... kader anı 21 Haziran!

Lüfer, hamsi, kalkan... kader anı 21 Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."

7 Haziran 2011 Salı

KÜL

Kül yananın izlerini,ruhunu taşır içinde.Bazen rüzgarla birlikte tozlaşarak bilinmeyene doğru uçar gider.Söner ve o an tükenmişliği başlatır.Pompei'de olduğu gibi binlerce yıl rüzgara,fırtınaya dayanmış hiç bozulmayan taşlaşmış vücutlarla anlatır bize o anı.Bazen de yangından geriye kalanları anlatır bize ve vasiyetimdir size;
Savurun küllerimi Conk bayırından denize doğru.Bir yarım 57. alayla türküler söylesin,diğer yarımda Saroz da dolaşan küçük bir balık olsun.