23 Haziran 2011 Perşembe

artısı eksisi

Camdan duvarlar arasında kalmış, yalın yalanlar. Kendilerini nasıl sakladılar? Yüreğim çok uzaklardayken nasıl bulup, ona dokunup kandırdılar? Kandırmak biraz ağır oldu. Kesin bir doğruydu benim bu yalanı istememem. Zoru kalmıştı geriye. Dile getirmekti çekincem. Bir insanın bir başkası üzerinde bu kadar hakkını bırakıp gitmesi için dinsiz imansız olması gerekiyordu. Dün bu saatlerde kıvranıyordum, ben ne yapıyorum diye. Söylemek istediklerimi söyleyememek beni bir yandan yiyip bitirirken, tuttuğum ele sıcaklığımı veremiyordum. Veremeyecektim. Kırdı bir kere kalbimi, yedi emeklerimi, görmezden geldi sevgiyi. "Elimi her ne için bıraktıysan umarım buna değer" diyecekti kalbim. Özgürlüğe değmesini istemeden. Ama sustu, onun yerine sarıldı. "Benim silahım zaman, seninki ne?" Zaman;
bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevinenler için çok kısadır. Ama sevenler için sonsuzluktur.Saatler uçar, çiçekler solar, yeni günler, yeni yollar, geçer gider. Aşk kalır. Korkak. Senin için çok hızlı zaman. Bu yüzden yüzündeki yorgun, ihtiyar ifade. İşte bu yüzden sevinmeyi bilmemen, gözlerinin içinin gülmemesi. Hayattaki en büyük mutluluk sevildiğinden emin olmaktır der Victor Hugo. Ben çok önceleri alevlendirdiğim intikam ateşinin yakıp yıktığı köylerin küllerini uçuran rüzgarın;ruhumla, kokumla iz bıraktığı yerde o mutlulukla bir kadeh şarap içiyorum. Hatıralarım, anılarım diye kucakladığım her şeyi tek seferde topladım. Tozlu raflarından indirdiğim albümdeki fotoğrafları bir çırpıda yaktım. Yakmak en temiz yol gibi geldi; geri dönüşü olmayan, yok olmaya geri kalan diğer her şeyden daha yakın olan. 'Ah' ım seninle olsun, daha kaç hayat yaşayacaksan. Affetmiyorum. Seni senin için affetmem. Eğer bir gün kendim için affetmem gerekirse, bırakır günahların yakanı.

Hiç yorum yok: