Ne gündü ama!
Bu hafta sürekli karar alma süreçleriyle geçti. Toplantı yapılacak mı? İstanbul'a gidilecek mi? Hangi gün gidilecek? Aileye yeni yıl için neler alınacak? İstanbul'da nerede kalınacak?..
Arka arkaya bir sürü konuda karar vermek zorunda kaldığımda resmen panik atak geçiriyorum. Çoğunlukla doğru kararı ilk başta vermiş oluyorum ama bunu kesinleştirinceye kadar kıvranmalar bitmek bilmiyor. Doğru mu? Gerçekten mi? Emin miyim??
Son iki gündür "İstanbul'a gidiyorum da, nerede kalacağım yahu?!" krizini çözmekle uğraştıktan sonra sonunda başımı sokabileceğim bir çatı bulmuştum. Bu sabah erkenden otobüs terminalindeydim. (şehiriçi ulaşımın tüm engellerine rağmen, neyse o da ayrı hikaye konusu olsun..)
İlk karar : Hangi firmayla gitmeli?
Sorsam tüm firmaların arabası saat 10'da kalkıyor, ki o anda benim saatime göre 40 dk var kalkışa..
"Anam!" dedim, "Nasıl yetişeceğim ki ben?.. Şu adını daha önce duymadığım firmalara da mı baksam, kaza yapar mı ki bunlar? Ölür müyüm ki?" diye düşünürken adamın biri sesleniyor..
"Hanımefendi bakar mısınız?!"
kafamı çevirdim. Yanlış anlamışım, adam seslenmiyor, bildiğin hönkürüyor iki adım mesafeden.. Kendimi öyle suçlu hissettirdi ki, "ne çaldım acaba lan?" diye sorguladım kendimi 10 saniye. Adam devam etti
"Gelir misiniz?" ..
Gittim. 21 yaşına gelmiş insanım, elin adamı carlayarak ayağına çağırıyor, "Ne gelicem bee!" diyeceğime, tin tin tini mini hanım..
Adamın bir sivil polis veya dedektif, benimse potansiyel suçlu olma ihtimalimi bir an için unutarak "Ne oldu, bu kadar bağırıyorsunuz?" dedim. Adam beni direktifleriyle sürükledi otobüslerin beklediği yere.
"Hadi hadi, buyrun, İstanbul değil mi, şimdi kalıyor, hödö hödö.."
Bir an, "ahan da erken otobüs!" diyerek atladım, yalan söylemeyeceğim.
Sonra bir durdum, adamı da durmaya ikna etmem yarım dakikamı aldı.
"Yahu" dedim, "para da mı almayacaksınız?"
"Parayı hallederiz arabada.."
"Pos makineniz var mı?"
heh. işte burada para peşinde önüne arkasına bakmadan ömür çürüten insanoğlunun dikkatini çekmeyi başardım.
"Hee.. Eo zaman (e ve o birleşikti gerçekten) arkadaşlar alsın ödemenizi.."
Keşke hiç çaktırmasaydım diye düşünmedim de değil o anda. Masa arkasında müşteri bekleyen başka bir adam aceleyle banka kartımı pos cihazından geçmeye çalışırken Mecidiyeköy'e servisleri olup olmadığını sordum.
"Servisimiz yok.."
"E o zaman ne halt etmeye beni sürüklüyorsunuz acabaa?!"
Çok da çemkiremedim, malum, hizmet sektörü.. Benim kafada adamlar. Üstelik tüm suç beni ayaklı 20'lik banknot olarak gören o atom karıncada.
O an bir yanım oturup üst rütbedeki çalışanlarla bu tür müşteri çekme yöntemlerinde daha dikkatli olunması gerektiğini tartışmak isterken, diğer yanım "Hadi kızım, git bi bilet bul allasen" şeklinde huysuzlanıyordu. Huysuz olanı susturmayı seçtim.
15 dakika sonra, biletini aldığım (10'daki biletler ben diğer adamlarla uğraşırken tükenmişti, bambaşka bir firmadan 9:45 bileti buldum neyse ki) firmanın arabasının önünde beklerken karşıdan bir amca koştur koştur geliyor.. "Ay, adama kriz falan geldiyse ben müdahale de edemem be.." diye düşünürken baktım bu da bana sesleniyor.
"İstanbul - Bursa mı abla?"
"Hı, evet"
"E, hadi ablacım, araba kalkıyor kii!"
"Piki." (Tin tin tini mini...)
O an pek yüzünüze vuramadım abilerim amcalarım, ama, nedir bu telaş anlayamadım gitti.. Yolcuyu almak istiyorsunuz araba dolsun diye, saygı duyarım, ama bağırmayın çağırmayın, ortalığı velveleye vermeyin rica ederim.
Haydi İstanbul yolcusu kalmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder