29 Mart 2012 Perşembe
MÜZİK
28 Mart 2012 Çarşamba
Funeral
26 Mart 2012 Pazartesi
N'aber evren?
Biliyorum seninle pazarlığa oturulmaz ama..
Beni koruyacak mısın Evren?
Sevmiyorsun pek haksızlığı..İstediklerimi de biliyorsun hani.
Yanımda olacak mısın?
Oyuna başlayalım mı Evren? Arkamı kollayacak mısın?
Garanticiyim mi? Elbette!
Akıllandığıma emin olmadan istediklerimi vermeyeceksin.
Bu da biraz garanticilik değil mi?
Kuşaktan kuşağa
Diye başladım söze. Açıkladım olanı, olması gerekeni.
-Sen ilk seferde bunu düşünememiş olabilirsin ama normalde bu tip durumlarda benimsediğimiz bakış açısı böyle.
diye de bitirdim.
--Anladım..
dedi.
Anla dedim içimden.
Anla çünkü bu zor bir şey değil aslında.
Çok işimiz var dedim. Önümüzdeki yol uzun daha..
ördek üzerinde bir adam #3
--Arayayım mı?
-Şimdi maça gidiyorum, gece konuşuruz olur mu?
--Tamam, sen haber ver ama..
O konuşmaların hepsi mi yerindeymiş meğer.. Bazen düşünürdüm çok mu abartıyorum acaba diye, şimdi de benimle konuşmak için toplantılar düzenliyor, boş vakitlerimi soruyorlar. Şimdi de benim asistana ihtiyacım var iyi mi :)
İnsan ne ile ilgileniyorsa soruları,endişeleri,hayalleri de ona göre şekilleniyor. İstanbul sevdam, "nasıl olacak bu işler" telaşım, gidişine üzülüşüm hep bundan.
İnsan neden uzak kalıyorsa ona yoğunlaşıyor aslında. Yukarıdan bakıyor olan bitene, eksikleri, ihtiyaçları daha iyi görüyor. Elinden alınan şeyin kıymetini bilmek gibi.
Eğitimlerdeki ses kayıtları iyi ki duruyor, onlar bana hala yol gösteriyor. Senin yerine kimseyle geyik yapılmıyor, ama diğerleri benim gibi düşünmüyor. Belki bu yaz değişir bazı şeyler. Umarım, kum torbalarını atabilirim.
Delirdiğin zamanlar aklıma geliyor, şimdi herkes deliriyor. Birbiriyle paylaşıyorlar mı bilmiyorum, herkes ciddi. İnanabiliyor musun? Herkes ciddi. Ama kum torbalarımdan birinde bu da var. Her şey bitmiş sayılmaz yani.
Hayallerim değişiyor, sana anlatamıyorum. Planlarım, düşünce tarzım.. Her şey değişiyor.
Kendi yoluma girdiğimde tekrar görüşmek üzere..
Kim ne derse desin, ben seni özlüyorum.
22 Mart 2012 Perşembe
20 Mart 2012 Salı
Biz Evren'le Ne Zaman Bu Kadar İyi Arkadaş Olduk?
Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolu'nun bağrından kopar, yolu Paris'e düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, cura'sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:
“Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil...”
*
Tesadüfen ordan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya'ya gönderilen... ABD'de Fransa'da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı'ndan Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle ordan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.
*
Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozan'ın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezi'nde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz? Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım... “Bale ayakkabısı alacağım” der! Dino'lar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle
devam eder: “Benim oğlan balet de... Ona göndereceğim.”
*
Çünkü...
Nesimi Çimen'dir o.
*
Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964'te yapan, Almanya'da Fransa'da İsveç'te albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiye'de ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden... Sazın sözün, üç telli cura'nın ustası.
*
Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseri'de ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilber'e aşık olur, Dilber de ona, kaçarlar, Adana'ya... Evlatları olur. Almanya'ya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemal'le tanışır. Onun yardımıyla İstanbul'a göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider, Nesimi'yi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği cura'sına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozan'lığa başlar. Tek kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu gariban'ın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemal'in yanısıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Aşık Mahsuni Şerif vardır... Ve, kurban olduğum, Can Yücel.
*
Yurtdışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde “torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem” diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargil'e veren... Alnı açık yürüyen, Cambridge Üniversitesi'ne gitmeyi başaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Bana göre, Türkiyemin en heyecan verici şairi Can Yücel.
*
Bi gün, Nesimi'nin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... “Bu çocuğu Konservatuara göndersene birader” der. Nesimi de “peki” der.
*
Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, İstanbul Devlet Konservatuarı'nı birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama, keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak... Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında, sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen cura'sına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, Bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: “Nerde mutluysan, orda yaşa!”
*
Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır, derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebay'ın arkasında çalar, neticede Konservatuar'dan mezun olup, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'ne girer.
*
Mazlum Çimen'dir o.
*
Nesimi'nin, zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında “Mazlum” adını koyduğu oğlu...
Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit olan Mazlum.
*
20 sene klasik eserlerde, Yedi Kocalı Hürmüz'den Hisseli Harikalar Kumpanyası'na sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayram'a Fatih Kısaparmak'a besteler verdi. Film müzikleri yaptı, Altın Portakal ve Altın Koza'nın yanısıra, Almanya'dan Fransa'dan İsviçre'den ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemal'in ölümsüz eseri Hanımın Çiftliği gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte Çimen Müzik'i kurdu.
*
Oğul da, Saki Çimen...
Nesimi'nin torunu.
Piyanist.
*
Dedesinin türküleriyle büyüdü, 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı. Kendisine ait 11 besteyle Rastgele albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla, Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.
*
Bale ayakkabısına dönersek...
Paris'ten geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, orda biriyle tanıştım dedi, gitar çalıyor, çok önemsiyorlar adamı... Kim acaba? Bilmiyorum dedi, yağmurlu bi havaydı, curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, ööyle dinledi.
*
Senelerce bunu anlattı.
Gel zaman git zaman...
Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, “o adam” adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor. Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi...
O adam, bu adam mıydı?
Evet dedi Nesimi...
*
Peter Gabriel'di.
*
Progressive rock denince ilk akla gelen, Genesis'in kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı Grammy'si ve Oscar adaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.
*
Ve...
Yaktılar o Nesimi'yi!
Sivas'ta yakılanlardan biri.
*
Ve, değerli gençler...
Ne salt Alevilerdir kıyılan aslında, ne hukuk garabetidir, ne de güvenlik zafiyeti... Hepsi sığmayacağı için, sadece bir örnek verdim, yukarda adı geçenleri sıralayın lütfen alt alta.
*
Anadolu kültürünü muhafaza ederek, müzikle baleyle resimle sinemayla, akılla bilimle eğitimle, Batı'ya yelken açan yolculuk'tur asıl önlenmek istenen... Yobazlığı hâkim kılmaktır.
19 Mart 2012 Pazartesi
FEAR
18 Mart 2012 Pazar
18 Mart Çanakkale
Bulutlar sarmıştı her yanı,
Kapkara bir geceydi,
- sana paramparçayım -
bavuluna atıp tüm çocukluğumu çekip gittin usulca
sana paramparçayım baba
paramparçayım,parçalarım senden ibaret
hep söyleyemediğin şeyler vardı
hep zamanını bekledik
hep sustuk ya erteledik
sana paramparçayım baba,o zaman hiç gelemedi
akşamüstü bir sensizlikte
akşamın altında sessiz ve yaralı ben
söyleyecek sözüm yok sana baba
paramparçayım
yaşayan yanımıda aldın giderken
sen olan yanımı aldın
ne kadar kaldım ki?
sana paramparçayım baba
bliyorum zaten yoktun hayatımda
ben hiç bir sabaha seninle uyanamadım
hiçbir kahvaltıyı seninle edemedim
ama orda olduğunu bilmek güzeldi
sana paramparçayım baba
tavanımda gözlerini unutmuşsun
beni kendinde
kendini duvarımda
her gece gözlerine bakıyorum baba
sana paramparçayım
o dogru zaman hiç gelmedi
konusacak seyler vardı
çek şimdi gözlerini üstümden
sana paramparçayım
beni kara kutuma terkettin
her güne bir paket de hasret söndürüyorum
gözlerin gözlerimdeyken
seni özlüyorum baba
bunu söylemeye ihtiyacım var
seni seviyorum
17 Mart 2012 Cumartesi
Hemen inandın di mi, safım benim.
16 Mart 2012 Cuma
15 Mart 2012 Perşembe
Dizi
14 Mart 2012 Çarşamba
Kız kimyası
--Biriktirdi biriktirdi bir anda patladı herhalde..
- Yok, onun kalbini patlattılar.
“Bursalı mısın Kadifeli Gelin” Gelinlik Sergisi


Ondördündeydim evlendiğimde,
Bahçedeki salıncakta sallanırken söylemişlerdi
Görücülerin geldiğini…
Sonrası seremoniler işte.
Sözdü, nişandı, kınaydı oyun gibiydi her şey !
Ama şimdikilerdeki gibi değildi hiçbiri.
Neyse! O zamanlar bizim oralarda terzi nerede?
Olsa da terziye verecek para nerede?
Sözün ertesi işlemeye başlamıştım gelinliğimi
Sonra ablamlar, annem yardım etti dikişe
O da oyun gibiydi, ne eğlenirdim.
Düğüne anca yetişmişti.
Sonra!..
Giydiğim gün anladım artık çocukluğun bittiğini.
Domino

Biz kızlar kol kola yürüyoruz. Hep. Birimize çelme takıp düşürmeye kalkan biri olursa dikiyoruz gözlerimizi, baştan uzun uzun hoşlanmıyoruz ondan. Düşecek gibi olursa, yere kapaklanmadan yakalamaya çalışıyoruz. Bildiğimiz yoldan saptırmaya çalışırsa daha sıkı sarılıyoruz birbirimize. Sonrası malum: savaş alanı. Havada uçuşan, yaşanan yaşanamayan anılar; ortalık toz duman, göz gözü görmüyor. Peki ondan da sonra? Akşam toplantıları, teselliler, yatıya kalmalar, tavsiyeler, yaş pastalar, umutlar, paket paket yenen dondurmalar (bu A4 sorumlusuna gelsin), gözyaşları, girilmesi planlanan diyetler, nefret dolu cümleler... Birimiz yaralandı mı canı yanan sadece o olmuyor. Peki karşımızda kim mi var? Yine grup grup kızlar...
13 Mart 2012 Salı
Evrenim evrenim
yolculuk
12 Mart 2012 Pazartesi
yazmış olmak için yazdım sadece
11 Mart 2012 Pazar
Etme
Bir başkasını sevmeye, bir başkasını dost edinmeye niyetlenmişsin, yapma.
Sen yad eller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kast ediyorsun?
Etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Çalma bizden bizi!
Gitme o ellere doğru..
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay! Felek harap olmuş, altüst olmuş senin için
Bizi öyle harap öyle alt üst ediyorsun, etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer, aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun?
Etme.
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmaya kast ediyorsun, etme.
Ey makamı var ile yokun üzerinde olan kişi!
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme!
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı..
Ey hırsızlığa da değen! Hırsızlık ediyorsun, etme!
İsyan et ey arkadaşım! Söz söyleyecek an değil..
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun.
Etme..
10 Mart 2012 Cumartesi
Macera #2
Macera #1
6 Mart 2012 Salı
Bu gece tüm Teoman'lar sana gelsin bebeğim
Sevgiler.
İNSAN
4 Mart 2012 Pazar
30 Ocak
lere gidiyor aklın. ağzına aldığın koca bir lokma gibi keşke almasaydım diyorsun bu haberi
OSCAR
84. Oscar ödülleri sahiplerini buldu
Biz yine birazcık geç kalsak da sinema dünyasının heyecanla beklediği 84. Oscar ödüllerini alanlar belli oldu. Ödüllerde büyük sürpriz olmadı.Zaten anketimizde olduğu gibi Baftada da adını çokça duyuran The Artist ödüle boğuldu.Bu arada dipnot Streep de 3. kez Oscar almış.Ödüllere bakarsak;
En iyi film Ödülü: The Artist
En İyi Erkek Oyuncu
Jean Dujardin "The Artist"
En İyi Kadın Oyuncu
Meryl Streep "The Iron Lady"
En İyi Yönetmen
Michel Hazanavicius - The Artist
En İyi Kısa Animasyon:
The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore - William Joyce, Brandon Oldenburg
En İyi Kısa Metraj Belgesel:
Saving Face - Daniel Junge, Sharmeen Obaid-Chinoy
En İyi Kısa Film:
The Shore - Terry George, Oorlagh George
En İyi Orijinal Senaryo
Woody Allen ''Midnight in Paris''
En İyi Uyarlama Senaryo
Alexander Payne ve Nat Faxon & Jim Rash "The Descendants"
En İyi Şarkı
Man or Muppet ''The Muppets''
En İyi Müzik
The Artist - Ludovic Bource
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Christopher Plummer ''Beginners''
En İyi Görsel Efekt
Hugo - Robert Legato, Joss Williams, Ben Grossmann, Alex Henning
En İyi Animasyon
Rango - Gore Verbinski
En İyi Uzun Metraj Belgesel:
Undefeated - Daniel Lindsay, T.J. Martin, Rich Middlemas
En İyi Ses Kurgusu
Hugo - Philip Stockton, Eugene Gearty
En İyi Ses Miksajı
Hugo - Tom Fleischman, John Midgley
En İyi Kurgu
The Girl With The Dragon Tattoo - Angus Wall, Kirk Baxter
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Octavia Spencer - The Help
En İyi Yabancı Film
Jodaeiye Nader az Simin (A Separation)- Asghar Farhadi(Iran)
En İyi Makyaj
The Iron Lady - Mark Coulier, J. Roy Helland
En İyi Kostüm Tasarımı
The Artist - Mark Bridges
En İyi Görüntü Yönetmeni
Hugo - Robert Richardson
En İyi Sanat Yönetmeni
Hugo - Dante Ferretti, Francesca Lo Schiavo