-- Peki madem :)
O gülücük bildiğin sahteydi!
Peki madem, ben de son 1 saatimi senin bana ne yazmış olabileceğini düşünerek geçirdim; kaşla göz arası mesaj atıp Pazartesi günü dersim olup olmadığını sordum sınıftakilere, yanına gelebilmek için plan yaptım. Peki madem, sen yine yediysen beni, önemli değil yani. ihi. (al bu da diyalogdaki gülücük)
Çok çok sevdiğim arkadaşım da karşımda heyecanla bir şeyler anlatıyordu üstelik. Saat olmuş gece yarısı, belki gitmem bu gece eve diye düşündüm. Muhabbet uzun zamandır yaptığım en iyilerinden biriydi çünkü. Ama son bir saati seninle zaman harcayarak geçti. Neden ki?
Eve gelip bozuk telefon ekranıma rağmen mesajı sonunda okuyabilince hissettiğim; hayalkırıklığı.
Göğüs hizasından boğaza kadar bir burkulma gibi gelen saf hayalkırıklığı.
Sonra da pişmanlık, neden kızın evinde kalmadım ki, neden sanki dünyanın en önemli şeyiymiş gibi hemen ilgim sana kayıverdi?
Oysa biraz sakin kalıp o ana odaklansaydım, belki -bilmiyorum bu mümkün mü ama- çok daha eğlenecektim sohbetimizden. O bana bir şey anlatırken bir an dalıp gitmeyecektim; seni düşünürken bulmayacaktım kendimi. Hayır belki orada kalacaktım, sabaha kadar sohbet muhabbet, sosyalleşmek kötü mü sanki? Neden koştur koştur eve geldim ki?
Gece ışıkları söndürürken aklımdan geçirdim, "o an" filozofları belki de haklıdır. Anı yaşa, geçmişin anısı geleceğin endişesi blabla.
Bana hep zaten anı yaşıyoruz ki abi, gibi gelirdi. Dün aynada kendimi görmek gibi fark ettim, "an"ı falan yaşadığım yok benim. Daha çok "anı" yaşıyorum.
Kendime bozuldum, senden utandım. Kızı düşündüm. Geri gelmeyecek "an"ı düşündüm, olmayan şeyleri planlayarak geçirdiğim "an"ı.
Artık geçti. Çok fena küstüm o ayrı. Bundan sonra öyle bir "an" olmayacak o apayrı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder