Daha bir iki hafta önceydi, sıkıntıdan iş olsun diye başladığım casus dizisi öyle sarmıştı ki.. Yan komşum evimize sızmaya çalışan bir gizli düşman ajan, karşı komşularımız kaçakçı bir aile, apartmana dadanan kediler büyük düşmanın gizli silahlarıydı. Hepsi, hepsi benim peşimde.. Egoma da hayran kaldım bu arada.. Neyse, tüm tehlikeleri de ölmeden kalmadan atlattım evelallah.
Fakat, gündüz normal insan düzenimin her bir anına macera süsü vererek yaşamam yetmiyor, gece de dizi karakterleri olduğu gibi rüyalarıma geliyordu.
Bir ara bu bağımlılığa isyan edip gecenin bir yarısı arkadaşlarıma sığındığım bile olmuştu. "Kurtarın beni, diziden kendimi alamıyorum." bu kadar basit.
Ama onların telkinleri de pek işe yaramadı. Çılgın beynim istedikçe istiyor, bir bölüm iki bölümle yetinmeyip sezon sezon izlemek istiyordu..
Bir, iki.. Belki 3 hafta devam etti.
Bu arada başımdan geçen olaylar : Bir haftalık final tatili, 10 günlük final sınavları, iş yerinde üstlendiğim 3 büyük iş takibi, Danimarka'ya gitme planları.
Tüm bu işlerin arasında diziyi bölüm bölüm izledim mi? Utanmıyorum, bağımlıyım, evet.
Hayır, ilk günlerde İngilizce diyalogları anlayamıyordum da, illa ki ekrana bakıp alt yazıyı takip etmem gerekiyordu, bilgisayar ekranını her açıdan görebileceğim bir yere yerleştirerek bavul hazırladığımı hatırlıyorum..
Hepsi ülkeyi terk edip tamamen ilgimi dağıtan bir ortama gittiğimde geçti..
Yani, başta ben öyle sandım.. Hatta, "Ah biz teknoloji çağı gençliği, bak internet imkanı sınırlı olunca bir de arkadaşlar varsa hemen uzaklaşıveriyoruz asosyal aktivitelerden.. Günlerce tek bir diziye bağlı kalmak da neymiş.. Peh.." diye dolanıyordum ortalıklarda.
Ta ki.. Arkadaşlarımdan biri aylar önce planladığımız Harry Potter gecesini hatırlatana dek. Puff! O kadar kendine gelmişlik, bağımlılıktan sıyrılmış halim, yok oldu gitti.
Şimdi casus hikayelerinden ayrıldım biraz, hem zaten zaman büyücülerin zamanı!
Üstelik bu şehirde sık sık yapraksız ağaçlara, kargalara ve eski binalara ve olur olmadık yerlerde tarihi figürlere rastlıyorum.. Kendimi yeni bir şeylerin havasına kaptırmamam elde değil.. Her an süpürgeli büyücüler, hareket eden portreler, gizli saklı yerlerde insan gözünden kaçan asalara rastlayabilirim! Hatta şanslıysam parmağımla yarattığım dairelere havada vurduğumda bir nesneyi uçurabilirim bile..
Görülen o ki, -konu ne olursa olsun- abartı, benim en belirgin özelliğim.. Bu konuda abartmadığıma eminim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder