18 Şubat 2012 Cumartesi

GİTME

Gitme..
Acımasızca gözbebeklerini hedef alan güneşe aldırmaksızın, karşısındakine dikmişti gözlerini.Karşisindaki anlayabilirdi sadece bu bakişlarin anlamini, etraftan geçen herhangi biri degil.Bir şeyler söylemesi gerektiginin farkindaydi.Fikirler sözcüklere, sözcükler cümlelere döküldükçe konuşma anlamsizlaşacakti.Aslında iki taraf da biliyordu.Artık anlamı yoktu konuşmanın. Ama bu bir gelenekti adeta… Sözler söylenir, ruhların üzerine perdeler çekilirdi. Perdelerin kapanışı ile bütün parçalara ayrılır, yabancılaşırdı…

_”Bu kapıdan dışarıya adımını attığın anda, biliyorsun değişecek her şey. Dışarıda sen olacaksın, içeride ben… Bütün o özgür dünyada yalnız olacaksın ve ben artık bir daha omzuna yaslanabileceğin, kaçabileceğin insan olmayacağım. Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak…”

Karşisindaki “giden kişi” olmanın verdiği bencil mahcubiyetin yüzüne yansıttığı pembe renkle gözlerini yere dikti.Yüzünde “üzgünüm” ifadesi vardı.Oysa gözbebeklerinde özgürlüğe uçmak için çırpınan martıların kanat sesleri odayı doldurmuştu bile.Kendi kendine konuştugunun farkinda olsa da, gelenek bozulmasin diye son konuşmasini yapiyordu. Bir bütün olarak geçirilen günlerden hak ettigi tazminatti bu adeta. Bazilarina göre karşisindakini geri döndürmenin yolu, bazilari için ise kendi canini acitanin canini acitmakti. Oysa delikanlinin hiçbir amaci yoktu, son dakikalarda onu görebilmekten başka.Karşisindakinin tepkisizligine ragmen devam etti:

_”Senden nefret ediyor değilim. Daha önceki deneyimlerimde öğrendim zaten sonsuza dek bütün olma hayallerinin saçmalığını… Sen gitmek istemeseydin günün birinde ben giderdim zaten… Ya da bir bütünün parçaları olmaya o kadar adardık ki kendimizi, ortada ne sen kalırdın, ne de ben…”

Karşisindakinin gözlerindeki martilarin sesi odayi doldururken, içindeki hayale dair son kirintilari o martilarin gagalarina dogru atmanin aslinda sadece kendisini daha çok çikmaza soktugunun farkinda olmasina ragmen söyleyeceklerini bitiremiyordu. Ama zaten bu içindekileri bir zamanlar en iyi dostu olan bu insana söylemeyecekti de kime söyleyecekti?

_”Varlığınla bir zamanlar içine hapis olmuş bulunduğum karamsarlığımdan kurtardın beni. Bunun için sana minnettarım. Hayatımdaki bir sayfayı kapatmama yardımcı olurken, yeni bir sayfa açmama da yardım ettin. Seninle tanışmadan önce seninle ayrılmış olsaydım, belki de senden nefret ediyor olacaktım. Senin gidiyor olman o kadar da acıtmıyor içimi…”

Karşisindakinin kendisini degersiz hissetmesini de istemiyordu. Sözlerinin yaratacagi etkiyi gidermesi gerektigini biliyordu:

_”Geçmişteki insanlarla kiyaslandiginda hepsinden daha güzel duygular yaşattin bana.Ama onlar için çektiğim acıların yarısını bile hissetmiyorum. Bunun nedeni sana verdiğim değerin az olmasından kaynaklanmıyor. Bu tamamen senin dünyama girip, benim hayatımda yaptığım değişiklikleri güçlendirmenden kaynaklanıyor. İçimdeki, o her sürtünmede acıyan demir çıkıntısının her gidişte törpülenip, artık gidişlere karşı direnecek durumda olamamasından kaynaklanıyor. Eski sayfalar kapanırken, açılacak yeni sayfanın getireceği mutluluk ve hüzünleri sabırsızca beklemeye başlamamdan kaynaklanıyor anlıyor musun? Artık hayat sadece bir film gibi dönüyor etrafımda… Aşk ise sadece güzel filmden bazi sahneler…”

Gözlerini kaldırdığında, karşısındaki o kadar yabancılaşmıştı, o kadar koyu perdeler çekmişti ki, sözlerini anlamadığını, daha fazla uzatmanın anlamsız olduğunu anladı. Başka yerlerde, yeni hayatlara bakmanın sabırsızlığı ile uçup gitmeye çalışan bu rüzgarı durduramayacağını biliyordu. Sadece o ılık rüzgarı biraz daha fazla hissetmeye çalıştıkça, rüzgar daha da üşütüyordu…

Karşisindaki her şeyin yolunda gitmedigi için ne kadar üzgün oldugunu ifade etmeye çalişiyordu. Ama bu noktada ne kendi sözlerinin ne de onun sözlerinin anlami var miydi? Karşisinda duran, eski ateş topunun buza dönüşünü durduramayacagi gibi, karşisindaki de bu çürüyen ruhun hizla çürümesini durduramazdi sözleriyle…

Ayağa kalktı… Yutkundu… Artık konuşmaya devam etmenin anlamı olmadığına göre, sözlerini tamamlayacak olan son geleneksel figüre gelmişti sıra… Sımsıkı sarılırken insan karşısındakini bırakmak istemezdi, eğer gerçekten samimi ise… Ama bu defa farklıydı… Bir adım sonrasında onu bir daha hiç göremeyeceğinin bilinciyle, biraz da karşısındakinin artık ne düşünüyor olduğunu umursamadan sarılıyordu. Karşısındaki ise kendisine zorluk çıkarmadan avuçlarını açıp gitmesine izin verdiği için minnet duyuyordu. Onun ne kadar mükemmel, kendisinin ise içgüdülerinin etkisi altında hareket etmekten başka yapacak bir şeyi olmadığından ne kadar aptal olduğunu söylüyordu… Bu sözlerin hiçbir değeri yoktu… Binlerce defa bu sözleri duymuş ya da söylemişti… Bildiği ve kimsenin hiçbir cümle ya da davranışla değiştiremeyeceği bir şey vardı: O TÜKENMİŞTİ… İlk zamanları düşünüp o günleri özlemek, kendine işkence etmekten başka hiçbir şeye yaramıyordu. Kız o utangaç tavrıyla kapının eşiğinden dışarıya adımını atarken, nefesini tutmuş, onun bir an önce dışarıya çıkmasından başka bir şey istemiyordu. Kız çıktı, o kapıyı kapattı… Kapıyı kızın arkasından kapattıktan sonra ayakta duracak gücü kendinde bulamıyordu… Kapıya yaslandı… Yavaşça yere dogru çömeldi… İçinde tuttuğu, o içini yakan nefesi bıraktı. Bıraktığı nefesle beraber ruhundan da bir parçanın çıktığını hissetti… Bütün dünyası etrafında dönüyordu… Oturduğu yerde hıçkırıklara boğulmuştu… İçinden kopan parça nedeniyle ruhunda kanayan yara, çocukça “GİTME” diyordu, sözlerinin duyulmayacağını bile bile…

3 yorum:

Adsız dedi ki...

duyguları sözcüklerin ardına gizlenmiş çok güzel bir yazı.. tebrikler..

anonim dedi ki...

karmaşıklığın kelimelere bu kadar sade ve anlamlı yansıması çok hoş.. tebrikler..

liyenda dedi ki...

teşekkürler böyle güzel yorumlar yaptığınız için :) takibinizin devamını diliyorum..