Gitme..
Acımasızca gözbebeklerini hedef alan güneşe aldırmaksızın, karşısındakine
dikmişti gözlerini.Karşisindaki anlayabilirdi sadece bu bakişlarin anlamini,
etraftan geçen herhangi biri degil.Bir şeyler söylemesi gerektiginin
farkindaydi.Fikirler sözcüklere, sözcükler cümlelere döküldükçe konuşma
anlamsizlaşacakti.Aslında iki taraf da biliyordu.Artık anlamı yoktu konuşmanın.
Ama bu bir gelenekti adeta… Sözler söylenir, ruhların üzerine perdeler
çekilirdi. Perdelerin kapanışı ile bütün parçalara ayrılır, yabancılaşırdı…
_”Bu kapıdan dışarıya adımını attığın anda, biliyorsun değişecek her şey.
Dışarıda sen olacaksın, içeride ben… Bütün o özgür dünyada yalnız olacaksın ve
ben artık bir daha omzuna yaslanabileceğin, kaçabileceğin insan olmayacağım.
Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak…”
Karşisindaki “giden kişi” olmanın verdiği bencil mahcubiyetin yüzüne yansıttığı
pembe renkle gözlerini yere dikti.Yüzünde “üzgünüm” ifadesi vardı.Oysa
gözbebeklerinde özgürlüğe uçmak için çırpınan martıların kanat sesleri odayı
doldurmuştu bile.Kendi kendine konuştugunun farkinda olsa da, gelenek
bozulmasin diye son konuşmasini yapiyordu. Bir bütün olarak geçirilen günlerden
hak ettigi tazminatti bu adeta. Bazilarina göre karşisindakini geri döndürmenin
yolu, bazilari için ise kendi canini acitanin canini acitmakti. Oysa
delikanlinin hiçbir amaci yoktu, son dakikalarda onu görebilmekten başka.Karşisindakinin
tepkisizligine ragmen devam etti:
_”Senden nefret ediyor değilim. Daha önceki deneyimlerimde öğrendim zaten
sonsuza dek bütün olma hayallerinin saçmalığını… Sen gitmek istemeseydin günün
birinde ben giderdim zaten… Ya da bir bütünün parçaları olmaya o kadar adardık
ki kendimizi, ortada ne sen kalırdın, ne de ben…”
Karşisindakinin gözlerindeki martilarin sesi odayi doldururken, içindeki hayale
dair son kirintilari o martilarin gagalarina dogru atmanin aslinda sadece
kendisini daha çok çikmaza soktugunun farkinda olmasina ragmen söyleyeceklerini
bitiremiyordu. Ama zaten bu içindekileri bir zamanlar en iyi dostu olan bu
insana söylemeyecekti de kime söyleyecekti?
_”Varlığınla bir zamanlar içine hapis olmuş bulunduğum karamsarlığımdan
kurtardın beni. Bunun için sana minnettarım. Hayatımdaki bir sayfayı kapatmama
yardımcı olurken, yeni bir sayfa açmama da yardım ettin. Seninle tanışmadan
önce seninle ayrılmış olsaydım, belki de senden nefret ediyor olacaktım. Senin
gidiyor olman o kadar da acıtmıyor içimi…”
Karşisindakinin kendisini degersiz hissetmesini de istemiyordu. Sözlerinin
yaratacagi etkiyi gidermesi gerektigini biliyordu:
_”Geçmişteki insanlarla kiyaslandiginda hepsinden daha güzel duygular yaşattin
bana.Ama onlar için çektiğim acıların yarısını bile hissetmiyorum. Bunun
nedeni sana verdiğim değerin az olmasından kaynaklanmıyor. Bu tamamen senin dünyama
girip, benim hayatımda yaptığım değişiklikleri güçlendirmenden kaynaklanıyor.
İçimdeki, o her sürtünmede acıyan demir çıkıntısının her gidişte törpülenip,
artık gidişlere karşı direnecek durumda olamamasından kaynaklanıyor. Eski
sayfalar kapanırken, açılacak yeni sayfanın getireceği mutluluk ve hüzünleri
sabırsızca beklemeye başlamamdan kaynaklanıyor anlıyor musun? Artık hayat
sadece bir film gibi dönüyor etrafımda… Aşk ise sadece güzel filmden bazi
sahneler…”
Gözlerini kaldırdığında, karşısındaki o kadar yabancılaşmıştı, o kadar koyu
perdeler çekmişti ki, sözlerini anlamadığını, daha fazla uzatmanın anlamsız
olduğunu anladı. Başka yerlerde, yeni hayatlara bakmanın sabırsızlığı ile uçup
gitmeye çalışan bu rüzgarı durduramayacağını biliyordu. Sadece o ılık rüzgarı
biraz daha fazla hissetmeye çalıştıkça, rüzgar daha da üşütüyordu…
Karşisindaki her şeyin yolunda gitmedigi için ne kadar üzgün oldugunu ifade
etmeye çalişiyordu. Ama bu noktada ne kendi sözlerinin ne de onun sözlerinin
anlami var miydi? Karşisinda duran, eski ateş topunun buza dönüşünü
durduramayacagi gibi, karşisindaki de bu çürüyen ruhun hizla çürümesini
durduramazdi sözleriyle…
Ayağa kalktı… Yutkundu… Artık konuşmaya devam etmenin anlamı olmadığına göre,
sözlerini tamamlayacak olan son geleneksel figüre gelmişti sıra… Sımsıkı
sarılırken insan karşısındakini bırakmak istemezdi, eğer gerçekten samimi ise…
Ama bu defa farklıydı… Bir adım sonrasında onu bir daha hiç göremeyeceğinin
bilinciyle, biraz da karşısındakinin artık ne düşünüyor olduğunu umursamadan
sarılıyordu. Karşısındaki ise kendisine zorluk çıkarmadan avuçlarını açıp
gitmesine izin verdiği için minnet duyuyordu. Onun ne kadar mükemmel,
kendisinin ise içgüdülerinin etkisi altında hareket etmekten başka yapacak bir
şeyi olmadığından ne kadar aptal olduğunu söylüyordu… Bu sözlerin hiçbir değeri
yoktu… Binlerce defa bu sözleri duymuş ya da söylemişti… Bildiği ve kimsenin
hiçbir cümle ya da davranışla değiştiremeyeceği bir şey vardı: O TÜKENMİŞTİ…
İlk zamanları düşünüp o günleri özlemek, kendine işkence etmekten başka hiçbir
şeye yaramıyordu. Kız o utangaç tavrıyla kapının eşiğinden dışarıya adımını
atarken, nefesini tutmuş, onun bir an önce dışarıya çıkmasından başka bir şey
istemiyordu. Kız çıktı, o kapıyı kapattı… Kapıyı kızın arkasından kapattıktan
sonra ayakta duracak gücü kendinde bulamıyordu… Kapıya yaslandı… Yavaşça yere
dogru çömeldi… İçinde tuttuğu, o içini yakan nefesi bıraktı. Bıraktığı nefesle
beraber ruhundan da bir parçanın çıktığını hissetti… Bütün dünyası etrafında
dönüyordu… Oturduğu yerde hıçkırıklara boğulmuştu… İçinden kopan parça
nedeniyle ruhunda kanayan yara, çocukça “GİTME” diyordu, sözlerinin
duyulmayacağını bile bile…
3 yorum:
duyguları sözcüklerin ardına gizlenmiş çok güzel bir yazı.. tebrikler..
karmaşıklığın kelimelere bu kadar sade ve anlamlı yansıması çok hoş.. tebrikler..
teşekkürler böyle güzel yorumlar yaptığınız için :) takibinizin devamını diliyorum..
Yorum Gönder